24 Aralık 2013 Salı

Gelinlik Seçmece

Küççücük bir kız çocuğuyken perdeden kendine duvak yapmamış, ergenlik ve gençlik zamanlarında, hatta nişnalanıp evliliğe doğru kocaman bir adım attığın da dahi bir gelinliğin hayalini kurmamış birisi olarak başıma gelecek en sıkıntılı işlerden birinin gelinlik seçmek olacağını biliyordum.

Bu yüzden sürekli erteledim. Benimle gelmek isteyenleri ektim, ben gider bakarım dedim gitmedim. En son Pazar günü iki tane cazgır hatun tarafından yakalanıp zorla götürüldüm. Mecburum da artık az kaldı düğüne.


İlk girdiğimiz yerde, ilk denediğim gelinlikle, ilk görüşte aşk yaşayarak aslında kararımı verdim. Sanırım daha fazla uğraşmak istemediğim için oldu bu. :) Ama biraz daha dolaşmamız konusunda ısrarcı olunca kızlar dolaştık, giydik çıkardık. Sonunda ilk gittiğimiz yere geri döndük.

Gelinlikçileri dolaşırken de durum şu, bizimkiler önden girip "şöyle şöyle şöyle bir gelinlik bakıyoruz, eteğinde su yolu olsun" diyorlar. Gelin hanginiz diye soruyorlar onlar da beni gösteriyorlar. Ben giyiyorum beğenmiyorum çıkıyoruz. Girdiğimiz dördüncü ya da beşinci gelinlikçi de "Su yolu ne ya sorup duruyorsunuz?" demek geldi aklıma ki eteğin altındaki dantelmiş. :)


Bir de tamam artık 90 kilo değilim ama yine de zayıf, şahane fizikli bir insan da değilim. 36 beden gelinliklerin içine sokmaya çalışıyorlar. "bi üstünüzde görün hanfendiğ" diye. Hey yarabbim!!

Ben hiç bir zaman kendini beğenen bir insan olamadım. Sanırım bundan dolayı ya da bende mi sorun var bilmiyorum ama sevgili hanım arkadaşlarım bir şey söylemek istiyorum ki gelinlik o kadar da şahane birşey değil ya!Gelinlikli birini görünce hiç bir zaman içten bir "Aaayyy çokkk güzel olmuş" diyemedim. (Güzel olmuş dedim tabi öküz değilim o kadar aşk olsun) Kuzenim ölçüleri verdikten sonra gelinlikçiden çıkarken "ayyy kalbim güp güp atıyor çok heyecanlıyım" dedi ki ben 1 gram birşey hissettiysem arap olayım. Tamam güzel olunuyor da yani ne bileyim benlik bir şey değil hacı! Saçlar, makyajlar...

Sanmayın ki evlenmek istemiyorum. Evleneyim istiyorum ve evleneceğim adamı seviyorum da ama bu düğün, kına işlerini cidden hiç sevmiyorum. Bi de yemek yapmayı hiç sevmiyormuşum onu farkettim. Söylemiş miydim?


Aylardır düğün olacak madem kına olmasın o dertten azad edin beni diyorum. Ağladım, yalvardım dinletemedim sözümü ki gidip organizasyonu bile yaptılar. Bi de bindallı diyorlar. Bindallı ne ya!!!

Ben dedim ama ben dedimmm !! Daha istemeye gelmeden beni bunlarla hiç uğraştırma kaçır dedim. 




4 Aralık 2013 Çarşamba

Seçmece Mevzusu

Çocukluğu boyunca annesi ile zorla pazara sürüklenmiş,poşet taşımaktan kolları uzamış, annesi dolmalık biber, patlıcan, patates seçerken sıkıntıdan öleyazmış bir insan olarak, ta ki geçen pazar gününe kadar seçmecenin gelip benim yakama yapışacağını tamamen aklımdan çıkarmıştım.

Annem çalışmaya başladığından beri babam da bende evde pek yemek aramıyoruz. Kuymak, çay, çorba makarna yaşayıp gidiyoruz. Doğal olarak da uzun süredir alışveriş de yapmıyoruz doğru dürüst. Ama Pazar günü misafir gelince durum değişti. Alışverişi hatırladık. Anneminde evde işi olunca alışverişe ben gittim. 


Şimdi efendim beni bırakın temizlik malzemeleri reyonuna çamaşır suyuydu, yumuşatıcıydı, deterjan, sabun falan derken reyonların arasında dağlarda gezen Heidi neşesi ile dolaşır alışveriş yaparım. Bana ev verin temizleyeyim bir kere of demem, hasta olsam iyileşirim yeminle. Apandisit ameliyatından 2 gün sonra koltuk çekip altını süpürmüş insanım nihayetinde.

Ammmaaaaaa.... İş mutfak alışverişine gelince orda dur hacı. Ben bu konuda tamamen sıfırım. Fekat pazar günü sebze reyonuna girip almam gereken iki malzeme vardı; Kıvırcık ve patates.

İlk önce diğer alacaklarımı tamamladım, sonra tam sebze reyonuna girecekken vazgeçip marketin içinde bir tur daha attım. En korktuğum yer orası çünkü ama şimdi mecburdum. Biraz cesaretimi toparladım ve daldım.

İlk hedefimiz kıvırcık.

Tezgahın önündeki kadın ben cesaretimi toplamak için tura başladığımda ordaydı. Ki benim cesaretimi toplamam bi on dakika almış olsa (arada gidip sakinleşmek için çamaşır suyu kokladım) ALLAHIMM!! Kadın on dakikadır kıvırcık seçiyor. Dış görünüşünden tipik ev hanımı olduğu varsayımını çıkarırsak, lan o bu kadar zorlanıyorsa ben ne yaparım ! Neyse o ablayı inceledim biraz, kıvırcığa bakıp geri koyuyor, sonra başka bir demete bakıp geri koyuyor. On dakikadır aynı şeyi yapıyor.

Ben de elime bir demet kıvırcık alıp baktım. Gayet kıvırcık. Sonra başka bir kıvırcık aldım baktım. Lan o da kıvırcık! Nesini inceliyorsun anasını satayım! dedim o ablanın abarttığını ve tezgahın en güzel kıvırcığını aldığımı düşünerek oradan ayrıldım. Çok rahatlamıştım.

İkinci hedef patateeeeeeeesss..

Burdaki ablalar daha zorluydu. İki tanesi bütün tezgahı popoları ile kapamış umarsızca, hunharca patates seçiyorlardı. Bir insanın patates seçerken bu kadar "cool" görünebileceğini asla tahmin etmezdim. Ellerine aldıkları patatese göz ucuyla bir bakış atıyorlar ve sonra bir pislik parçasıymışcasına onları ileri doğru atıyorlardı. Patates almak zaten zor,  bunları görünce hepten moralim bozuldu. Şimdi kıvırcık tek parça al git ama bu öyle mi beş tane patatesi poşete koymak için yirmi tane patatesi incelemek zorundasın. Allah'ım çok geriliyorum !

Ablalardan birinin işi bitince usulcak tezgaha yanaştım ve burda da kıvırcıklarda yaptığım gibi yaptım. Elime alıyorum bakıyorum e patates işte, onu bırakıyorum başka alıyorum o da patates! İnanın kendilerine dair başka hiç bir fikrim yok. Arkadaş ben pantolonu bile denemeden alan insanım. Patatesi nasıl seçeyim.  Ayrıca patatesi patatesten ayırmanın bize ne faydası olacak! Sorarım sizeee!!!!! 

Öhööm !! :)

Neyse herhalde işin raconu bu diyerek elime bi patates alıp ileri attım, sonra elime aldığımı poşete, bir ileri, bir poşete derken altı tane patatesi tamamladım.


Ve ben Seval bir zorluğun daha altından kalkmıştım. Marketten elimdeki poşetlerin ağırlığına aldırmadan uçarak çıktım.

Ertesi gün ise yarım saat annemden patates ve kıvırcık nasıl seçilir? nelere dikkat etmek gerekir? konulu bir ders dinledim. Zira kıvırcık kart, patatesler de yeşilmiş. 

Bi de evimin kadını olacağım diyorum.  Yaaaaaww bıraaahk!!! :)


30 Ekim 2013 Çarşamba






Bugün blog aleminin hayatıma kattığı güzel insanlardan biri ile konuşurken blog yazma işini ne kadar çok özlediğimi farkettim.

Anlatacak çok şeyim de yok aslında şu sıralar. Hala otobüs yorgunuyum iki aya kadar kurtulmak tek hayalim. Bir aksilik olmazsa 8 Şubat'ta bildiğin düğün yapacağız. Eskiden "düğün yaparsam beni ıslak meşe odunu ile dövün" demişliğim var. Sonra yüzüme vurulmasın diye ben kendim çıkarıp  koyuyorum meydana. :)

Ama hakikaten hiç birşeyin istediğiniz gibi olma şansı yok. Ki annemle geçen gün "onu alıcaz bunu alıcaz" konulu bir sohbette "yaaa arkadaş ne gerek var ona istemiyorum ev benim evim değil mi?" dediğimde "eehh çok konuşma sen sonra kumanda edersin evine şimdi değil" dedi.

Ki Fetiş'in böyle birşey demiş olması, insanların bu dönemde ne kadar ipleri kopardığının bir ispatı. Oturma odasına vitrin, yatak odasına komidin almadım diye de tripli. "Nereye sericem ben o örtüleri? O kadar emek ettim ördüm"  deyip durmakta. :)

Yuvarlanıp gidiyoruz işte. Ed Sheeran dinliyorum şu sıralar. Yukarıdaki Lego House favori parçalarımdan birisi tekrar tekrar çalıp duruyorum. En son Solmaz Kamuran'ın Kiraze isimli kitabını okudum. Şimdi yeni kitap arayışlarındayım.

Spora başlıyorum bu akşam. Diyet ve spor gibi aktivitelere haftanın başında başlanır ben lazlıktan ötürü sanırım böyle işlerde haftanın ortasını tercih ediyorum. Diyetin ilk gününde fasulye turşusu kavurması yedim ama o kadardan birşey olmaz. Cidden olmamalı da dünyada birbirinden güzel onca nimet varken niye mahrum kalmalı. Biraz dikkat et sonrası kolay. (Kilo olarak 90'dan 75'e ordan 80'ne geri dönen biri olarak kendime bu sözler :) )

Şu düğün dernek işleri ve şu lanet iş bi bitsinde daha çok vakit ayıracağım sana sevgili blog. Bir süre evimin kadını olmak gibi planlarım var. Sonrasına bakarız. :)




8 Ekim 2013 Salı

İç Döküş/Yine Çöküş



Bu sabah önümdeki kısa saçları iki taraftan tel tokalarla toplayıp, kalanları da lastikli bir tokayla tutturduktan sonra yüzüme baktım. Sonra bir gün bir gece ağlayıp durmaktan şişmiş gözlerime baktım, dudağımın kenarında belli belirsiz sızlayan yaraya.. En son seferde katledildiği için bir süredir kendi haline bırakılmış, gözlerimin üzerinde birer dağınık çalı yığını gibi duran kaşlarıma.. Saçlarımın ikiye ayrıldığı yerden el sallayan beyaz saçlarıma baktım.

Karşımda duran hayatının en güzel olabilecek sekiz senesi mahvetmiş. Kendisi için hiç bir adım atmamış. Kendisini başkalarının mutluluğu huzuru için hep ikinci plana atmış. Üstüne karşılığında her zaman duyduğu "sen ne yaptın ki?" olmuş birisi vardı. Özgüveni yitmiş. Yanlış oldu aslında yitmiş olsa bir yerlerde bulunurdu özgüveni ölmüş, son derece çirkin bir kadın vardı aynanın karşısında.

O an elimin altında kesici bir alet olsa oksijen israfını önlemek adına boynuma saplardım. Açıkcası bunu yapmayı çok fazla aklımdan geçiriyorum. Fakat onda bile annemin beni öyle bulmasının onun üzerinde yaratacağı etkinin kötü olacağını düşünüp vazgeçiyorum. Cinnet anımda bile kendimi değil başkalarını düşünüyorum.

Şu sıralar canım çok sıkkın. Az önce depresyondan kurtulmaya çalışan bir kadının hikayesini anlatan bir kitabı bitirdim üstüne onda kendimi gördüm. Ağladım falan. Kendime inanamıyorum.

İçimde yaşayan ve her sorundan beni sorumlu tutan manyak yine bana doğru parmağını uzatmış yine suratıma tükürükler saçarak bağırıp duruyor. SEN! SEN! SEN SUÇLUSUN! diye. Bir de bunun üzerine etrafımdaki insanlar da aynı şeyi yapınca bende ipler kopuyor.


Olduğumdan daha iyi bir yerde olabilirdim. Olduğumdan daha güçlü, olduğumdan daha mutlu olabilirdim. Doğru. Ben akıllı bir insanım. Ama son 5 sene boyunca şu ya da bu sebeplerden dolayı bir enkazdım. Hemen nasıl toparlanabilirim. Hemde etrafımda sadece eleştiren hiç destek olmayan bir dünya insan varken.


Düştü diye bir tokat da annesinden yiyen çocuk benim. Dizlerimin acısını umursamadan ağzımın üstüne bir tokat daha vurup duruyorlar. Sonra ben o tokadın etkisiyle tekrar ve daha kötü düşüyorum. Halbuki yalandan da olsa...

Neyse siktir et.




17 Eylül 2013 Salı

Ne Var Ne Yok

- Televizyon kumandası elimde olmadığı sürece televizyondan nefret ediyorum. Sanırım bu benim baba tarafından gelen özelliğim. Babam, tüm amcalarım ve halalarım için kumanda evin önemli eşyası. Hatta bir nevi evladı.

- Evlilik işinin en çok birşeyler alma olayını sevdim. (Ki ben biraz para harcamayı sevmeyen birisiyim. Hayır hayır cimri değil lütfen :) ) Ev ve mutfak eşyaları şahane renkli bir deryaymış onu öğrendim. Mutfaktan ne kadar anlarsın diye sorsan sıfıra yakınım derim. Benim işim temizlik arkadaş. Ama güzel yine de bardaklar, tabaklar... Kek kalıbı almak geliyor içimden ki ne severim ne de hayatımda bir kere kek yapmışlığım var. :)

- Son 6-7 gündür sol omzumda geçmek nedir bilmeyen inanılmaz bir ağrı vardı ki bana kafayı yedirtecekti. "Kalp krizi mi? zona mı olcam ben ühü ühü ühü " derken.... Çantamı değiştirdim geçti. Meğer öküz gibi çantayı taşımaktan ağrıyormuş omzum. Hayır ne var sanki o kadar dolduracak.

- "Bu nişan, düğün zamanlarında senin istediğin asla olmaz" derlerdi de inanmazdım. Nişan olacağı vakit iki üç kişi onlardan iki üç kişi bizden olsun bitsin dedim. Seksen metrekarelik evimizde eşyalardan arta kalan her metrekareye beş insan düşüyordu sanırım. Şimdi düğün sevmeyen biri olarak düğün merasiminden kaçamadım ama kına gecesinden kurtulabilir miyim acaba?

- Açıköğretimden lisans tamamlama işini asla ve asla bitiremeyeceğimi sanıyordum. Ama gel gör ki geçen sene derslerin %90'ını hallettim. Yaşasın kredili sistem, çan eğrisi.  :) Hukuktan AA ile geçmişim ki örgün eğitimde her ne kadar yırtınsam da beceremediğim şeydi. Kulakların çınlasın Süleyman Hoca.  :)


- Şu sıralar kendimi çok yalnız hissediyorum. Bazı insanlar vardır hayatınızda yaşlı insanın bastonu misali dayanaktır. Bastonsuz kaldım. Üzgünüm çokca. Bir de çok şey üstüste geldi belki de sorun sende değil bende :)

- Bu arada açıköğretim sınavları düğün tarihime denk gelmediği için çok mesudum. Tenk yu mersi AÖF.


- Bu da yeni takıntım;  Ed Sheeran - Give Me Love. 

2 Eylül 2013 Pazartesi

Jeton Düşme Sesi



Resmen kafamın içinde bir jeton düştü. Duydum duydum o sesi duydum. :)

Gerizekalı yerine konulduğumu anladığım an düşen o jetonun sesi.

Yemin ediyorum hiç akıllanmayacağım.


27 Ağustos 2013 Salı




Şu sıra o kadar kırgınım, o kadar kızgınım ki.... Üzüntümden öleyazacağım.

"Veren elimi herkes sever" dedi birisi geçenlerde hakikaten öyleymiş. Son damlanız da kullanıldığında, sizden artık bir fayda sağlayamayacağını anladığında en yakınlarınız size sırtını dönmekte bir an tereddüt etmiyor.


Ressam ; Tamara de Lempicka.





23 Ağustos 2013 Cuma

Şarkılı Türkülü



Pink şarkıcı olarak çok sevdiğim, renk olarak pek de hoş karşılamadığım bir renktir aslında ama şimdi düşünüyorum da evimin koltuklarından biri pembe olacak. Kendimle çelişiyorum. Uuu beybiii..

Renkleri bir yana bırakacak olursak Pink'in yeni şarkısı "True Love" asıl konumuz. Son zamanlarda dinlemekten hiç sıkılmadığım yegane parçalar arasında. Biri sizin aklınızdan geçenleri sizin anlatabileceğinizden daha güzel söyler ya bazen öyle bir şey :)


Bir diğeri de şu;


Bugün KDV nin son günü benim yaptığım işe bak allasen !

Anneke'ciğimin The Blower's Daugther düzenlemesini de "bazı yeniden düzenlemeler asıllarını döver" başlığının altına alıyorum.

Çok şahane.

12 Ağustos 2013 Pazartesi

az votka var


Bayram tatili boyunca bir günü iki renk ojeyle bitireceğim deyip de tırnaklarına törpü bile yapamayan bir insanım.  Berbat durumdaki saçlar da cabası bakımsızlıktan öleyazdım.

Çok sıkıldım. O kadar ki bu akşam gider sarıya boyatırım ben bu saçları ööffff beeaahh...

Yine millet için çırpınmaktan kendimi unuttuğum bir dönem.

5 Ağustos 2013 Pazartesi

Kaytan Bıyıklarımı Sürsem Nerelerine


Bayram tatili bi gelsin var yaaaaa var yaaaaa bir günü 2 renk oje ile bitireceğim.

O kadar özledim oje sürmeyi. Ramazan ayının sonuna doğru iyice şaftım kaymış durumda bakımsızlıktan öleyazdım yeminle bak.

Dün akşam evde otururken birden dondurma yemeye kadar verip, istikameti İstanbul'un en elit semti Dudullu'ya çevirmişken kendimizi Üsküdar'da bulduk. Şimdi Dudullu diye çıkınca "outfit"i pek umursamadım açıkçası. Belimde genelde mahallede paçoz hallerimde giydiğim etek, üstünde gece yatarken giydiğim önünde iki adet şahane deliği bulunan tişört, parmak arası şipidik terliklerim bindik abinin arabasına (bu arada yıkayıp kendi hallerine bıraktığım ve her bir teli kendi özgürlüğünü ilan eden saçlarımdan bahsetmiyorum) düştük yola ailecenek ama sonra benim sevdicek Üsküdar'a gelin deyince, Dudullu da da dondurma yiyecek yer bulamayınca oraya gittik. Herkesinde gezesi gelmişse demek kimse de itiraz etmedi tabi bende eve gidelim ben bi üstümü değiştireyim de diyemedim.

En Dudullu'lu halimi de görmüş oldu sevdiceğim o an terketmediyse beni hayatta bırakmaz olum bu adam beni :P

Kendimle uğraşmayı özledim o kadar ki kendimi kuaföre atıp sarı saçlarla çıkabilirim her an :)

Yukarıdaki tırnakları da biz yaptıydık Baykuş'lan :) pırıl pırıl pırıl pırıl yeaaah beybi :)

27 Haziran 2013 Perşembe

Sıra Kavgası (?)


http://rozenvainart.com/irena-gendelman/irena-gendelmans-paintings

Bu sabah otobüs durağında sıraya girmiş, efendi efendi otobüs şöförümüzün bizi içeri davet etmesini beklerken bir iki kişi önümdeki hanımefendi, kendi kendine söylenmeye başladı, sonra kulaklıklarını çıkarıp arkasındaki kadına dönerek;

- Şuna bak nasıl da sıradaki insanlardan ayrı duruyor. Sanki birşey yapacaklar! Size birşey mi yapıyorlar burada dururken, bana birşey mi yapıyorlar? Hale bak cık cık cık !!!

Ve benzeri bir kaç cümle ile söylenmeye başladı. Arkasındaki hanımefendi de onu destekleyen bir kaç cümle kurdu falan... "Ötekiler" kazanının altını yakıp etrafında dönmeye başladılar.  Söylendiği kişi sıranın daha ön taraflarındaki siyah çarşaflı, 50'li yaşlarında bir kadındı. Söylenen hanım ve arkasındaki kadın ise kot pantolon, tişörtlü kadınlardı. (her iki tarafta giyinikti yani +18 bir durum yok)

Kadının siyah çarşaflı olması ve sıradan ayrı duruşu hanımefendiyi rahatsız etmişti. Bu aykırı duruşa kızmıştı kadın!! Nasıl olur da kendi kafasına göre durabilirdi!!!


Bu iki hanım aralarında kaynatırken benim ilgim başka bir yere kaydı (e sevgilim var artık bırakında kaysın ilgim :) ) ve sonra birden ne olduğunu anlayamadığım bir şekilde arkasından konuştukları kadın ile sıra konusunda, sabahın erken saatine göre çok yüksek sesle tartışmaya başladılar. Bir nevi zaten siyah çarşaflı oluşuna gıcık oldukları kadına saldırmak için bahane buldular. Saldırdılar da. Konu "sıra"dan çıktı giyinişlerine, yaşam tarzlarına laf söylemeye geldi tabi sonra. Sıra bahane insanların tercihlerine müdahele şahane bebek!

Tabi sonradan bir de "özel hayata müdahele çok güzel sen de gelseneee" girişimleri de oldu. Linç etsek o kadını vallahi gözü açık gitmeyecekti.

Aynı şeyin olduğunu daha önce de gördüm. Tarafların farklı olduğu başörtülü kadınların tacizine uğrayan açık kadınları da gördüm. "Bunlara tecavüz haktır" diyen adamları kendi gözlerimle görüp, kulaklarımla işittim. Küpeli çocuklara sebepsiz azar kayan sakallı amcalar. Sakallı amcalarla alay eden tipler de gördüm. Günümün uzunca bir kısmını geçirdiğim, binbir çeşit insanı bir araya toplayan otobüsler sosyal incelemeler için çok uygun mekanlar. Çeşit çeşit insan var sonuçta.

Aynı şeyleri "haklar", "özgürlükler", "benim hayatıma, giyimime, bedenime kimse karışamaz" diyen insanların yaptığını gördüm. Ki bunu görmek cidden içimi acıttı. Ne derseniz deyin bölücü terör örgütü dediğimiz örgütün yapamadığının yapıldığını çok daha önceden gördüm. Çoktan bölündük biz.

Belki de terör örgütünün çekilme nedeni budur "Ulan yıllardır öldürdük, öldük bi boku beceremedik fitne fücurmuş asıl mesele" demişlerdir. 


Bir aya yakın yaşananlarla çok daha görünür oldu ama aslında öyle 20 günlük bir mevzu değil. Aksine çok uzun süredir ince ince beyinlerimize işlenen bir konuydu, bizler dışa vurmuyorduk. Şimdi özgürce birbirimize küfür edebiliyoruz. Çünkü yarıya yarıya böldüler bizi. Yerimizi biliyoruz artık lan!

Sizli bizli olduk. Samimiyetimizi yitirdik hocam. "Özel hayatımıza saygı" derken, bizden olmayanların hayatlarına küfür etmeye başladık.

Halbuki kadın başta inci gibi dizilmiş otobüs sırasında sırasını bozmadan duruyordu fakat güneşten kaçmak için otobüsün gölgesine doğru gitti. Ama siyah çarşaf giymiş oluşu onu yargılamak için yeter de artardı sonuçta. Bunun bir önemi yok sevgili dostum!

Halbuki kendisinin sabah sabah insanların burnunun dibinde yaktığı ve dumanını suratımıza suratımıza vurdurduğu sigarası yüzünden ben de sıradan ayrı duruyordum. Ki zaten koyun gibi sıralanmaktan nefret ettiğim için hep sıradan ayrı dururum. Fakat bende saçı açık, kot pantolon ve gömlekli bir insandım, kendisi gibi olduğum için, o kadına saydırıp dururken onu onaylamam için bana gözlerini diktiğinde bile benim nerede durduğum dikkatini çekmedi.


Efendiler!

Sağ görüşlü, sol görüşlü, dinsiz, dindar, kadın, erkek özünüzde hepiniz aynısınız.

Saygısızsınız.  




Yazının başındaki resim için

24 Mayıs 2013 Cuma

Ve Tanrı...

Her gördüğümüz güzel kadına seksi demeyelim diye Lana Del Rey'i yarattı....




Ya da ben sapıklaşıyorum.

:)


21 Mayıs 2013 Salı

Bizde Olsa



5 kişi önlerine 1 gitarı alıp hem çalıp, hem de şarkı söyledikleri video internet aleminde dolanmaya başladığından beri, ilk izlediğim anda vurularak, Walk Of The Earth grubunu takip ediyorum. Yaptıkları yeniden düzenlemeler gibi, kendi şarkıları gayet güzel ayrıca çok yetenekli ve yaratıcılar. Seviyorum kerataları.

Geçenlerde bir Madonna şarkısı olan Material Girl şarkısına yaptıkları yeniden düzenleme için yine "biz çok yetenekliyiz gözünüze girsin" dercesine çektikleri yukarıdaki videoyu yayınladılar.

Çok güzel bir düzenleme olmuş severek dinliyoruz efendim.

Yalnız takıldığım şarkı, düzenleme falan değil. Takıldığım Sarah Blackwood denen o sarışın yaratık. Yaratık dediysem sevdiğimden. Videoda görüleceği üzere kendisinin karnı burnunda ve bu video boyunca hoplayıp zıplaması bir yana kendisi bütün hamileliği boyunca bir Avrupa turundaydı. O konser senin bu konser benim gezdi durdu kadın.

Geçen gün videoyu izlerken yorumlara da bir bakayım dedim -ki internet aleminin en sevdiğim parçalarından biri Youtube yorumları- ve gördüm ki yorumların çoğu Sarah'ın ne kadar güzel, ne kadar tatlı, ne kadar şahane olduğuna dair. Bir garipsedim açıkçası.

Çünkü Sarah yerine Semra olsaydı Türk milleti olarak videonun altına yorum olarak onun ne kadar kötü bir anne olduğunu, adi, pis bir insan olduğunu yazarlardı. Çok çirkin göründüğünden bahsederler, ana haber bültenleri düşüncesiz anne adayının bu halde bunları yapmasının çocuğa zararlarını anlatacak bir doktor bulup konuştururdu falan. Dünyanın en kötü annesi damgasını vurur oturturlardı kızcağızı.

Neyse ki memleketimizde böyle Sarah gibi insanlar yok. Zaten benim gördüğüm hamile insanların %90'ı sadece tonlarca kilo alıp sızlanmaktan başka bir şey yapmıyor. Bizde böyle biri olması zor yani.  :)

Yalnız o bebe 3 aylıkken ukelele 6 aylıkken gitar çalmaya başlayıp yaşına girmeden tüm müzik aletlerine hakim olup, kendi bestesini yapar.Ahanda buraya yazıyorum.

:)








9 Mayıs 2013 Perşembe

Bişeyler bişeyler..


- Bugüne kadar kızdığım bütün dağınık insanlardan özür dilerim. Bir süre önce saklı köşelerinden çıkıp yıkanan yazlık giysilerim, hafta sonu sınavlarım olması, hafta arası ya dışarıda ya da çok umursamam sebebiyle ütülenip kaldırılamadı.Sonra annemin de işine gelmiş olacak ki yıkanan her şeyimi katlayıp oraya bırakmaya başladı. O nedenle hepsi kanepenin üzerinde yığılı duruyor. Ben de kaldırılmaya üşenildiği için ve bilgisayar masası görevi gördüğünden odanın orta yerinde her daim açık duran ütü masasında lazım olanı ütüleyip giyiyorum. Laaaan oğlum süper bir şeymiş bu dağınıklık! Baya hoşuma gitti ya. O kadar insanın bi bildiği varmış.

- İyi geçti sınavlar. Ben de şaşkınım valla bak.

- Geldi bahar ayları gevşemek yerine hepten aykırı gitti sinirler. Her gün, her an, her yerde bir kavgaya denk geliyorum. Bahar aylarının toplumumuzda etkisi sinir, stres olarak kendini gösteriyor. Yıllardır söylüyorum, hep cinsel açlıktan bunlar. Enerjinin bir yerden çıkması gerek sonuçta.

- Hiç bir şeye üşenmiyorum aşağı inip çay almaya üşendiğim kadar.

- Genelde otobüslerde kadınlar konuşmaya pek meraklı olur ama geçen hafta sonu bindiğim iki ayrı otobüste iki amca -özellikle biri çok gevezeydi- vır vır vır konuştular, anlattılar. Benim için bir ilk oldu. Ama sabahın altısında kalkıp işe gitmeyen ama kalkıp sınava gitmiş birisi olarak kafanın kazan olması nasıl bir şey yaşayarak gördüm.

- Jehan Barbur ne kadar da şahane değil mi? Bana mı öyle geliyor. Çok fena hayranıyım kendisinin.

- Bir karikatür vardı. Sanırım Cihan Ceylan gözümün önündeki çizgiler onun tipleri çünkü. Adamın biri trip suratıyla duran sevgilinin arkasında durmuş, suratında sevimli bir gülümsemeyle içinden "Ne garip lan sevgili olmak. Tipe bak gitmiyo da, bakmıyo da" gibisinden birşeyler geçiriyordu. Aynen öyleyim yeminle şu sıra. Bir de jet hızıyla giden bir ilişki yeminle jet lag etti bu adam beni.

- Melis Danişmend'in son albümü de güzel olmuş heaaa!

- En önemlisini sona bıraktım. Bugün çok güzel bir gün... 9 Mayıs benim canımın içi, hüzünlü güzelim, Mayıs'ın en güzel çiçeğinin doğduğu gün.

Canım Kankoş'um :) Her türlü kahrımı çeken, yanımda olan, cebindeki son kuruştan, gölündeki sevgiye kadar hiç bir şeyini benden esirgemeden,18 yıldır kanım, canım olan, en değerli varlığım, güzel dostum;

İyi ki doğdun... İyi ki varsın. . . :) 

Hep böyle kal yanıbaşımda..

19 Nisan 2013 Cuma

Bebeğim Benimmm Bebeğim Benimmm



Daha dün akşam sevdicekle bunun geyiğini yapıyorduk. Üstüne bu sabah tumblr de dolaşırken karşıma bunun çıkması beni çok güldürdü.

Sevdicekle dedim bak dikkatini çekti mi ? Ayyy ben sana söylemeyi unuttum nişanlandım ya la ben! Bildiğin yüzük falan var parmağımda taşlı maşlı :)




21 Mart 2013 Perşembe

bişeyler bişeyler


*Öksürük şurubunu kafaya dikmek çok güzel bir şey lan!

*Yazacaklarım var aslında ya da ne bileyim anlatmak istediklerim. Bir hız treninin içinde gibiyim şu sıralar her şey o kadar çabuk olup bitiyor ki sarhoşum resmen. Kötü şeyler mi peki ? Hayır. Güzel şeyler bunlar.Ya da şöyle söyleyeyim sonunun güzel olmasını umduğum, dilediğim şeyler. :)

*Ben geçenlerde Küçük Prens'i okudum yine. Sizi bilmem ama benim en sevdiğim bölüm tilkiyle karşılaştığı bölüm. "Beni evcilleştirmelisin." 

*Bu sabah metrobüste elindeki spor gazetesini arka sayfalarından okumaya başlayan bir adam gördüm. Nasıl alışkanlık olmuşsa demek.

*Sanırım çok kötü fena hasta oluyorum.

8 Mart 2013 Cuma

Alışveriş Listesi

Ceviz
Şeker
Pirinç
Tarçın


Ard arda sıralayınca sanki tatlı yapacakmışsın da malzemeleri sıralamışsın gibi.

Cevizli sütlaç yapacağız üzerine de biraz tarçın. 

Her biri birer kedi aslında, hayatımıza girdiler sonra da çıkıp gittiler. Aynı tatlı gibi onlarla birlikte olduğumuz zamanların tadı hiç bir şeye değişilmezdi.

Çello'nun güzel gözlü kedisi Pirinç'in ardından, şimdi de bizim cam önü güzelimiz, tosunumuz Tarçın gitti.

Diğer tarafta neler kaynatıyorlar kim bilir.


6 Mart 2013 Çarşamba

Salıertesi

Uzun zamandır okuduğum kitabın sayfalarında kaybolup, ineceğim durakları kaçırmamıştım.

İki gündür yolum uzuyor, bazen aynı yerde dönüp dolaşıyorum, geç kalıyorum ama okuduğum kitaba kendimi verebiliyorum ya artık. Bu çok güzel.

Kafamda binbir tilki, hepsininde kuyruğu birbirine dolaşmış değil. Çözülmüş. Her biri bir köşede kıvrılmış uyuyor. Arada uyanıp huzursuzluk çıkaran yok değil hani ama eğittim hepsini. "Dur!" diyorum. "Dur. Her şey olacağına varıyor. Huzursuzluk çıkarma."

Hayatım da ilk defa sıcak günleri özledim.

5 Mart 2013 Salı

40 (kırk)

Bu sabah portmanto, fortmanto, ayakkabılık ya var ya mont astığımız şey heh ondaki boy aynasında kendime bakıp, kendime inanamadım.

Bir kaç ay öncesine kadar aynada gördüğüm görüntüden nefret ederken, şimdi baya baya kendimi beğenir oldum. Eskiden 50'leri zorlarken ben bu sabah, 40 beden, yeşil, gayet hoş bir elbisenin içinde, kıvır kıvır saçlarım, uzun şıkır şıkır küpelerimle gayet iyi görünüyordum. Ki beni tanıyanlar bilir ki ben kendimi kolay kolay iyi görmem. Çuvaldızı kendine batırma hikayesi..

Geçen sene Nisan ayında çekilen bir fotoğrafımdan sonra bu işin böyle gitmeyeceğine karar verdim. Hayatı çok da şahane olmayan, sevmediği ve inatla bırakamadığı bir işi, az parası, olan o az parayı da ailesine harcayan kendisi için hiçbir şey yapmayan biriyim.

Dedim ki şu hayatta en azından kendime bir kez güzellik yapıp zayıflamalıyım. Yaptım da.. Daha da devam etmek amacım.

Geçen gün Emel'le konuşurken "bak kendin için bir adım attın, sonrası çorap söküğü gibi geldi" dedi haklı da en mutsuz olduğum yerden başladım düzeltmeye zayıfladım, okulu bitirmeye karar verdim.( Her ne kadar bu dönem derslerde başarısız olsam da) Sonra sevdim, seviliyorum. :) Ve iş! inanılması güç ama gerçek yıllardır bekleyip yüzleşmek istediğim son nihayetinde gerçekleşecek.

Emel sürekli "nazar değmesin oku kendini" deyip duruyor :) Yıllardır ilk defa her şey bu kadar yolunda gidiyor içimdeki fitne fücur sürekli "bir göte geleceksin hacı böyle gitmez yükseleceksin yükseleceksin öyle düşeceksin ki çok pis canın yanacak" diyor.

Ben de "bi s*ktir git la" deyip başımdan kovuyorum. :)

Günü iyi geçsin diye yatağın tersinden kalkıp, sol ayakla evden çıkan, kara kedileri çok seven, merdiven görüp de altından geçmeden edemeyen biri olarak 13 rakamının bana uğursuzluk getirmesini beklemiyordum.

Kötü şeyler de var elbet olan şimdilik onları es geçiyorum.

Uzun zamandır olmadığım kadar mutluyum biraz tadını çıkarsam sorun olmaz sanırım.

:)







25 Şubat 2013 Pazartesi

18 Şubat 2013 Pazartesi

Bir İş Var

Her gün bu kadar güzel mi bu deniz?
Böyle mi görünür gökyüzü her zaman?
Her zaman güzel mi bu kadar,
Bu eşya, bu pencere?
Değil,
Vallahi değil;
Bir iş var bu işin içinde.


Orhan Veli Kanık


:)

14 Şubat 2013 Perşembe

Vesvese



"Kalbin kapıları vardı. Korunması kolaydı. Ama vesvese, kapıları aşarak girmiyor, kalpte doğuyordu. Olan, doğrudan kalp evinde, gönül hanesinde oluyordu. Neticede, vesvesenin kalpte doğan ağacı Âdem'in içine önce tohumunu bıraktı.Sonra tohum çatladı, filiz başını kaldırdı. Âdem'in içini kapladı. Başka hiçbir şeye yer kalmamıştı.

Zemin hazır olmasaydı minicik bir tohum nasıl bu kadar kolay tutunabilirdi?

Âdem nihayetinde. İnsandı. Topraktandı bedeni."






Lâ - Sonsuzluk Hecesi / Nazan Bekiroğlu.

13 Şubat 2013 Çarşamba

Aksi! Nalet!


Şimdi misal; Bana üç kere sigarayı bırakmamı söyleyin. Ben günde üç tane içtiğim sigarayı, üç pakete çıkarayım.

İstemeden de olsa yaptığım bu. O yüzden bırakın bildiğimi okuyayım. Hata da benim olsun, kazanç da. Günah da benim olsun sevap da ...

Yani ciğerim demek istediğim özetle şu ki; bi siktirin gidin beaaahh!



11 Şubat 2013 Pazartesi

Pazartesi'ye Güzellik Katalım Azıcık



Bazı sanatçılar var ki yaptıkları işi izlerken, dinlerken hayranlıktan ziyade aşkı hissediyorum.  İçimde bir parça kıpır kıpır kıpırdanıyor. Mutlu oluyorum.

Misal Yann Tiersen'in notalarına, Modigliani'nin hüzünlü kadınlarına aşık oluyorum her seferinde.

Bir de Jehan Barbur'un sesine. O şarkı söylesin, bu işi çok iyi yapsın diye yer yüzüne gönderilmiş olmalı. Görevini de layıkıyla yerine getiriyor.




Öylesine by Jehan Barbur on Grooveshark

8 Şubat 2013 Cuma

Bu da böyle bir anımdı



Dün akşam sülalenin bir kısmı olarak büyük halamda toplaştık yemek yedik. Yemekten sonra paltomun cebinden sigaramı almak için diğer odaya geçtim, iki abim (kuzenlerim) kapının önünde durmuş bir şey konuşuyordu. Sonra şöyle bir olay oldu aramızda;

Odaya girdim, onları gördüm;

ben - gaaarrkkk (sesli sesli geğirme)
abi1 -  puhahaha heeeyytt aslanım beaaaa çaaakk
abi2-  yarasın tosunumaaaa afferiinn ahah çaaaakk
ben - puahaha ayı kadın ben :D



Beni bu hale onlar getirdi. :)



6 Şubat 2013 Çarşamba

Veled-i Zina Pıncır


- Pıncırrrr! yapma!!!

- Pıncır oğlum bırak onu!

- Pıncır hayır!

- Pıncır oğlum otursana şurada iki dakika lütfen.

- Pıncır oğlum bi rahat bırak beni. Çekil ayağımın altından.

- Pıncır o oyuncak değil!

- Pıncıııırrr! dokunma sakın E.T. 'ye!

- Paldır küldür paldır küldür ... koşmaca, kapı üstlerine, banyo dolabı üstüne, duşa kabin üstüne atlamaca. 

Sessiz sedasız odamda, ders çalışmaya çalışırken farkettim ki  evde her akşam buna benzer sesler yankılanıyor. Annem sürekli Pıncır'la kavga halinde, sanırsın ki evde kedi değil de  8-9 yaşlarında hiperaktif bir velet var.

Pıncır, The Veled-i Zina.
since 2005





5 Şubat 2013 Salı

Dinlemelik



İlk başlarda sevsem mi yoksa nefret mi etsem ikileminde kaldığım. Sevgili kardeşimin evde üst üste birmilyon kere dinlemesinden sonra "hıımmm o kadar da kötü değilmiş lan" dediğim. Lana Del Rey, Summertime Sadness.

Yaz mevsimini sevmeyen bir insan olarak yaz benim için başlı başına üzüntü zaten.

Şimdi düşündüm de Born To Die daha iyi ben onu daha çok seviyorum.




30 Ocak 2013 Çarşamba

Dinlemelik



Kendi halk müziğimizden eserleri de pek severim fakat haklarını yemeyelim azizim bu gavurların halk müzikleri de güzel. Canım İrlandalı hemşehrilerimin yeri ayrı zaten.

Mumford & Sons bir İngiliz Country müzik grubu tabi ki bir İzzet Altınmeşe, bir Belkıs Akkale değil ama son zamanlarda en sevdiğim, en çok dinlediklerim arasında ilk sırada.

Aşağıda görünen Lover Of The Light şarkılarının videosunu ilk izlediğimde "hay ben seni çeken yönetmeni gözünden öpeyim" demiştim. Bir beğeni cümlesi olarak elbet. O kadar ki bu klibi kim çekmiş, orası neresiymiş diye ufak bir araştırmaya girdim. Görüntüler, mekanlar pek şahane haksız mıyım? Klipteki aktör Idris Elba, aynı zamanda yönetmeniymiş ve İngiltere'nin Pembrokeshire mecrasında çekmiş klibi.(tabi kıt ingilizcemle yanlış anlamadıysam okuduklarımı:) )  Taktir ettim kendisini. :) (O'nun da çok umrundaydı)

Dün burada ben ben ben diye vir vir vir konuştum ettim. Sonra da okuduğum kitapta kendimi gördüm.


Adem'in hikayesini anlatıyor kitap ama öyle sıradan bir Adem değil tüm Ademoğullarının, hepimizin babası Hz. Adem.

Kendimi gördüğüm hikaye karakteri ise "ben ben ben" diyen, kendisini Adem'den, Yaradan'ın yarattıklarımın en güzeli dediğinden üstün gören Şeytan.

Ben içimdeki Şeytan'ı kovalamak isterken daha çok düşüyorum hataya ya da sadece artık farkediyorum hatamı. O da güzel. Dolu tarafından bakmayı tercih ediyorum.






29 Ocak 2013 Salı

Düz İnsan Benim

Ben dümdüz bir insanımdır.

Bir yere gitmek istediğimde en mantıklı gelen yolu tercih ederim ve "diğer yolda ne vardı acaba? O yol daha mı kısaydı acaba" diye düşünmem. Bir kazak alırken iki renk arasında kalmam. Yapılması elzem olan işlerin, nasıl yapılacağına dair yüzbin tane olasılık çıkarıp, sonra onların arasında kalmam. Doğru ya da yanlış sadece yaparım. Bir testte iki şık arasında kalmam.

Söylediklerimin ve hareketlerimin altına anlamlar saklamam.Göte göt derim lafı çarpıtmam. İnsanlar söylediklerinin altında bir şeyler mi saklıyor diye düşünmem.

Seviyorsam, seviyorumdur. Sevmiyorsam, sevmiyorumdur. İstemiyorum dediysem, gerçekten istemiyorumdur.

Küçücük bir işi, kocaman bir olaya çevirenlere de deli olurum.

Emrivaki yapmam, yapamam. Yapanı da bir kaşık su da boğasım gelir. Hiç kimse kusursuz değildir bilirim ama sorun içinde sorun yaratan insanın kusurdan yaratıldığına inanırım.

Ben düğüm değil, çözüm insanıyımdır. Elbette benim de çözemediklerim vardır ama bilirim her şeyin zamanı da vardır.

Çok sabırlıyımdır.

Ama bazen delireyazdığım da olur işte.

Çok değil azıcık :)










24 Ocak 2013 Perşembe

Perşembe


Fringe dizisinin finalini izleyeli neredeyse bir hafta olmasına olmasına rağmen, üzerimdeki etkileri hala sürmekte. Bugün bir ara paralel evrene geçtim geldim sanki. Çok acayipti lan!

 Üç hafta boyunca moron gibi her akşam gece yarılarına kadar izlersen olacağı budur tabi. Milletin beş senede aldığı sınır bilim olaylarını üç haftada yaladım yuttum. Kafam hala yerinde değil. Bir karış havada bir karış da geride.

Aslında dizinin iyi oluşundan ziyade daha çok Joshua Jackson için izlediğimi de itiraf edeyim.  Çocukluğumda böyle bir durum yaşamadığımdan olsa gerek hep sonradan çıkıyor bunlar, yaş olmuş 30 "ünlü adama aşık olma sendromu" yaşıyorum. Bugün 12-13 yaşlarındaki bir kız çocuğu için Justin Bieber neyse benim için Joshua Jackson o. :)

(Çok güzel gülüyor ama ben ömrümde bu kadar güzel gülümseyen adam görmedim.)

Dawson's Creek dizisinde de pek severdim ama bi büyümüş serpimiş neyin yavrııımm.

Kedi canını senin Joshua. :)

23 Ocak 2013 Çarşamba

Bazı yeniden düzenlemeler, orjinallerini çok pis döver!




Adele dinleyen, Linkin Park'ı çok seven biri olarak parçanın bu halini orjinaline oranla daha çok sevdiğimi söylemeliyim.

Hahh! söyledim bile!


Çarşamba



Yolda izde, gece uykuya dalmadan önce, şu sayfayı açmadan hemen önce hep yazacak bir şeyler var aklımda ama gel gör ki ne vakit bu kalbimden hayli hayli çok temiz olan bu beyaz sayfayı görünce her şey uçup gidiveriyor.

Zaten kafam uçmuş durumda bu uyku problemi işini nasıl çözeceğim bilmiyorum. Haftaiçi sabahları saati 06:30 a kurup saat 08:00 de anca uyanıyorum. İşe geç kalmanın kitabını yazmış durumdayım.

Zaten bir çok şeye geç kalmış durumdayım. Çok da koymuyor yani.

Yuvarlanıp gidiyoruz işte. Baş, diz ve omuz ağrılarıyla uğraşıyoruz. Sanırsın sporcuyum. Oturduğum yerden zarar veriyorum kendime.

7 Ocak 2013 Pazartesi

Geçmem Bir Daha Kadıköy'den...

Her ne kadar çocukluğundan beri İstanbul'dan gitme, başka bir şehre yerleşme hayalleri kuran bir insan olsam da sevmediğim yanları da yok değil.

Mesela Kadıköy'ü severim. Sanırım İstanbul'da en sevdiğim semt. Fakat bütün hafta sonu açıköğretim sınavları yüzünden sürekli Kadıköy'den geçmek zorunda oluşum, gözümde uzayan yollar, bütüüüüünnn hafta sonu yakamı bırakmayan aksilikler sayesinde ondan da baya bir soğudum. Uzunca bir süre uğramam sanırım. Bu arada açıköğretimi yarıda bırakıp bitirmeme sebebimi de tekrar hatırladım.

Arkadaş Dudullu'lu insanım ben ne bok işim var Suadiye'de bir okulda!!!!

Ben üşengeç, tembel bir insanım. Belim ağrımıyor olsa yattığım yerde sağdan sola dönmem, bıraksalar bir milim yerimden kıpırdamam. Benim dedelerim falan hep koalaymış. Sabahın köründe kalkıp -ki ben işe gelirken bile o kadar erken kalkmıyorum- ebesinin nikahındaki okula sınav olmaya gideceğim. Bi de bu soğukta. Peh!!

"Ben bu okuma işini yine bırakırım üç vakte kadar" minvalinde bir his var içimde. :) Neyse bindik bi alamete. Gideceğiz gittiği yere kadar.


Çok yorgunum. Bu akşam eve gidince erkenden yatacağım.
(cümle tekrarı 153215846513, uygulama oranı 0 )

Tabi eve gidebilirsem bu kar yağışında. ühü. :(



4 Ocak 2013 Cuma

Ne oldu bana hiç bilmiyorum ama her daim uykusuzluktan bayılmak üzereymiş gibi hissediyorum.

Nazar mı değdi ki ?

Ay nazar vallahi nazar!

Gece yarılarına kadar dünyanın en rahatasız sandalyesinde oturup dizi izlememle alakası yok.

Bana bir daha dizi öneren olursa yeminle ıslak meşe odunuyla döveceğim.

öööeeeeeeeeeeeef !