29 Kasım 2010 Pazartesi

Ödülüm ve Ödül Konuşmam


Öncelikle bana bu ödülü layık gören sevgili jüri üyelerimiz; Sayın Kırmızı Çizmeli Kedi ve Sayın Ebruli Hanım'a teşekkür ederim.

Ben bundan 4-5 sene önce, çok zor şartlar içinde blog yazmaya başladım(gözler doluyor burada).  Yapamazsın dediler, hor gördüler, senin götün kocaman dediler(niye bunu dediler bilmiyorum).
Ama yılmadım, yıkılmaaadııııııııım, ayaaaaktayımmm, dertlerimle baş başayımmmm

öhöömm ! neyse!!

Bu ödül için çok çalıştım.Yeri geldi kdvmi, muhtasarımı geciktirdim ama blog yazımın zamanını geçirtmedim. Yazılarıma görsel bulabilmek adına şaşı oldum. Görselini, müziğini eksik tutmadım. Çocuğum gibi baktım ben ona.

Bugün bu ödülü sonuna kadar hakettiğimi düşünerek alıyorum. Hepinize çok teşekkür ederim. (gözlerden yaşlar süzülüyor. gitti makyaj.) 

Bu ödülü Alf'e ithaf etmek istiyorum. (çok sevimliydi lan Alf )





26 Kasım 2010 Cuma

Git Gidebilirsen


Dün akşam otobüste oturmuş pek de sevmesem de bitirmeye mecbur hissettiğim için okuduğum kitabıma dalmış, satırları atlaya atlaya, kitabın içinde geçen marka adlarının çetelesini tuta tuta gidiyordum. Bir an için kafamı kaldırdım nerede olduğuma baktım. "Hehh" dedim. "Artık bu saatten sonra yol falan tıkanmaz."

Sonra yeniden kitabıma döndüm, Emel ile mesajlaştık, kendime şarkı seçmek için uğraştım, 7-8 sayfa okudum. Bunları yaparken hiç sağa sola bakmadım ama tahmini bir 15-20 dakika kadar hiç etrafıma bakmadım. Otobüsün gidip gitmediğini bile farketmeyecek kadar dalmışım. Daldığım yerden çıkıp kafamı dışarıya çevirdim ki, ne göreyim!!!

Hala aynı yerde duruyor otobüs!

"Neyse açılır canım ne olacak" dedim. "Biraz daha oturup kitap okuyayım."

Açılmadı. Bir kaç sayfa daha kitap okudum. Sonra sıkılıp bıraktım. Boş boş sağa sola bakındım. İnsanları inceledim.

En sonunda oturmaktan uyuşan kıçım, ağrıyan sırtım ve açlıktan kendi kendini yemeye başlayan midemin çağrılarına kulak verip otobüsten indim. Yürümeye başladım. "Nasılsa ileride açılır yol bir vasıta bulur giderim eve" dedim.

Tam indim otobüsten ki biri tutup kolumu çekti. Evet hayatımın aşkıydı O. O anda tanışıp evlenmeye karar verdik.

Yok lan ne aşkı. Arkadaşımın abisi, evli barklı adam. O da yarım saattir yürüyormuş küfrede küfrede ben de eşlik ettim kendisine beraber küfrettik. Sonra o evine giden yola döndü ben yalnız başıma sürdürdüm yolculuğumu. Yürüyorum ki trafiğin açıldığı noktayı bulayım da oradan bir otobüs, minibüs ya da taksiye atlayıp evin yakınlarına gideyim.

Gidemedim a dostlar!

Dün akşam Ümraniye trafiğinin çözülmüş bir noktası yoktu. Ara sokaklardan bile arabalar fışkırıyordu. O nedenle tam bir buçuk saati, bazı sokaklarda üç buçuk atarak eve yürümekle geçirdim. Eve vardığımda bayılmama ramak kalmıştı.

Ve dün akşam bir aydınlanma yaşadım. Işıklar falan çaktı gözümde. (hızlı yürüyünce nefes almayı unutup oksijensiz kaldığım bir andı sanırım.) Yok be aydınlanamam ben kırk yıl yürüsem.

Düşündüm de başka bir yerde yaşamam için bir fırsat çıksa karşıma, burada doğup büyümeme rağmen, tüm sevdiklerim bu şehirde olmasına rağmen bir an düşünmem, arkama bile dönüp bakmam siktir olup giderim bu şehirden.

25 Kasım 2010 Perşembe

Anneler! bi el atın bea.


Bir-iki gündür bir çocuğa okuma öğretme çabasındayım ama çok başarısızım.

Birinci sorun şu ki ; En üst seviyelerde dolanan dikkat dağınıklığı.

İkincisi, okuma kitapları dahil her şey el yazısı ile yazılmış. Onu ben bile okuyamıyorum!

Üçüncüsü, Hani biz harfleri "re" "le" diye öğreniyorduk şimdikilere "rrr" "lll" şeklinde öğretiyorlar. Ben "le" diyorum harfe o okuyacağı hecenin "le" olduğu fikrine kapılıp yanındaki harfi görmezden geliyor.

Dördüncüsü, hiç hevesi yok. "Öfff bitse de gitsek" modunda sürekli. Dikkatini toplasın diye ortamı hazırlıyorum ama istek yok ki hiç.

Şimdi ben ne yapayım ne edeyim de bu çocuğa nasıl okuma öğreteyim. Siz çocuklarınıza nasıl yardımcı oluyorsunuz ? Bu işin püf noktaları nelerdir? Nasıl heveslendirebilirim?

Ebruli?

Pınar?

help miii!



24 Kasım 2010 Çarşamba

ZeK !



Aslında daha önce koymuştum bu videoyu ama Ebruli ve Baykuş izleyememişti. Zekai'nin kuyruğunu keşfettiği anları izliyoruz bu videoda yani umarım izleyebiliyorsunuz artık :)  "(Yutupa giremiyorum" diyeni ıslak meşe odunuylan dövüyorlarmış. )

Benim de kuyruğum olsa ne biçimde eğlenirim dedirten vidyo.

Yengedir Yenge


Sülalenizdeki en sinir bozucu, gıcık, suratsız, ara bozucu, fitneci, fesatçı insan kim diye bir düşünün.

Cevapların %90'ı yenge değilse benim de adım Mualla değil.

23 Kasım 2010 Salı

Metrobüs kaç köntör oldu len?

mabel alvarez


- İki sabahtır, iki saatlik yolculuğu ayakta tamamlıyorum. Çünkü iki gündür otobüsteki son boş koltuğu hemen benim önümden otobüse binen insan kapıyor. Tokat atmak istiyorum o insana. Bu sabah inmeden bir durak önce oturabildim. Oturduğumda ise dizlerimi ovuşturduğumu farkettim yaşlı teyzeler gibi. Çok yorucu çok.


- Kabak denilen sebzeyi oyup içine pirinç, kıyma ve çeşitli malzemeler koyup ondan şahane bir tat çıkarmayı başaran insanın gözlerinden öpüyorum. Ölmüşse ruhuna bir Fatiha okuyorum.


- Geçen Cuma Nip/Tuck dizisinin 1. Sezonunun 12 bölümünü aralıksız izlemişliğim var. Öyle ki Christian Troy karakterinin kıçı tanıdık bir yüz gibi artık benim için. Ayrıca ne buluyorlar o Julia'da anlamıyorum arkadaş. 100 sezon olmuş hala Julia peşinde iki arkadaş da anlamadım gitti.


- oooooooooooooooooo fırtınalar esiyoooooorr/ arsız gönül iflah olmuyooooorrrr.


- Yapılacaklar listeleri yapıp da yapmamak konusunda üzerime adam tanımam.Hatta bazen önceki senelerden yapılacaklar listeleri buluyorum, bakıyorum ki yapmam gerekenlerin üzerinden yıllar geçmiş ben hala yapmamışım bir çok şeyi.


- İstanbul gün geçtikçe daha sıkıcı ve yorucu gelmekte bana. Çok sevdiğim semtleri, sokakları bile göresim yok artık. Hani bir on yıl geçmesem Kadıköy'den aramam. Ben ki Kadıköy'e gidip, bir sigara içimi, bir kaç sayfa zamanı oturur. Biraz da dolaşır saatlerce yollarda kalmayı göze alırdım. 


- Bir süre kitap okumamaya karar vermem ile bu kararı bozmam arasındaki kısa süre yüzünden gözlerim isyanlarda.  Durup dururken yüzbinmilyon tane iğne batıyormuş gibi acıyor gözlerim ve yaşlar süzülüyor durmaksızın. 


- Tatilde evde olduğum ve misafir olmayan süreyi kucağımda bir bilgisayar ve Pıncır'la geçirdim. En son gün de fenalık geçirdim. Ben alışık değilim sevilmeye, ilgiye boğuldum resmen. "Bi git Pıncır bi git yaaa ühühühü"


- Sinemaya giden Emel insanı izlediği filmi iki gün boyunca "anlatayım mı ? anlatayım mı?" diye ısrar etti, en sonunda pazar sabahı anlattı, dinlemeyince de kızıp azarladı. Sonra da bana diyor ki; "sen niye beraber izleyelim dediğim filmleri tek başına izliyorsun?" Müstahak değil mi sana ? Ben en azından anlatmıyorum filmi.  


- Dün rejim yapmaya karar verdim. Sabah iki poğaça, öğlenleyin de Adana dürüm yedim.Bu rejimle önümüzdeki yirmi yıl içinde 300 kilo olmayı planlıyorum. 


- Çok bekledim ben bu soğuk havaları. Kar yağana kadar palto giymem ben arkadaş! dedim. Fakat dün sabah resmen kıçım dondu. Bu sabah sarıldım paltoma, mutluyum huzurluyum. 


- İzleyenler arasında avukat var ise komşu çocuğu öldürmenin hapiste kaç yıla denk geldiğini söyleyebilir mi?


- Evde yalnız olursam ev telefonuna cevap vermek ve kapı açmak gibi eylemlere kalkışmıyorum. Herkesin anahtarı var evde. Gelen kesin misafirdir diyorum, arayan da yine bir şey ister. 


- Ben cep telefonuma da pek bakmam aslında. Arkadaşlardan işittiğim azarları birbirine eklesem buradan köye yol olur. 


- "Bir şeyi çok isterseniz olurmuş." derler hani... O ayakkabıları istiyorummm. O ayakkabıları istiyorummmm. Çok istiyorum gerçekten. :(


- Okuduğum kitabın üç sayfasında beş tane özel şirket ismi, iki tane marka ismi görünce delireyazıyorum. Hoşlanmıyorum. Neden ? Neden ? diye sormak istiyorum yazara...


- Biri bana parfüm alsa da bu iğrenç işten kurtulsam. Bir önce kullandığım parfümü kullanamıyorum. Gidip bir sürü parfümü koklamayı da istemiyorum. Öfff! 


- beni beğeneni ben beğenmem/benim beğendiğim beni beğenmez/yoksa ben zurnamıyım hea?

22 Kasım 2010 Pazartesi

Keyifsizliğin Kitabını Yazabilirim Aslında



Tatilin 3. gününden itibaren bitse de normal hayatımıza dönsek demeye başlamıştım. En sıkıcı, en keyifsiz tatilimi geçirdim. Keyifsizlik dediğim fiziksel bitkinliğimdi ne adam gibi hasta olabildim ne de iyi hissedebildim. Tabi sünepe sünepe de oturmadık evde gittik gezdik falan ama hani "kalk gidelim" diyen olmasa bütün tatili çamur bulmuş camış gibi yayılıp, dizi izleyerek geçirirdim. Çok da süper olurdu valla.

Nöt: Senden nefret ediyorum Zooey!

16 Kasım 2010 Salı

Teşkkürler ve İyi Bayramlar

Efenim öncelikle gecenin bir vakti blogumun şablonuyla, başlık resmi ile uğraşan Manu'ya teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Bana da süpriz oldu blogumun yeni hali. 

Teşekkür ederim Manu :)

Çok sevdim len  :)

ve

Hepimize iyi bayramlar. :)

15 Kasım 2010 Pazartesi

zaten ıspanakta da demir yokmuş


Koskoca Temel Reis şu Safinaz için ne diye durmadan Kabasakal ile dövüşürdü ki?

Safinaz ki yeri gelir bir kürk mantoya satardı Temel Reis'i. Az orospu değildi hani. Sonra Kabasakal bunu kuytuda kıstırıp öpmeye kalkışınca da "ayyy kurtar beni erkekim" diye bizim Reis'e seslenirdi. Bizimki de dayanamaz açar bir kutu konserve ıspanağı, şişirir kaslarını koşar kurtarırdı bu çirozu. Hiç anlamıyorum arkadaş bir de güzel bir şey olsa kara kuru bişey.





(ulan bi safinaz kadar olamadım ya şu hayatta)

12 Kasım 2010 Cuma

Biliyorummmm.. Biliyorumm...

Hayat sana güzel değil biliyorum, sevgilinden ayrılmış ve üzgün olabilirsin biliyorum. Ülkenin gidişatına üzülebilirsin(ki buna ben de üzülüyorum). İşinden nefret ediyor olabilirsin (inan bana aynı haldeyim). Çok kötü patronların, arkanı döner dönmez kuyunu kazmaya başlayan iş arkadaşların da olabilir. Hepsini geçtim işşiz de olabilirsin. Hiç bir hayalin gerçekleşmemiş olabilir. Hastalıklarla boğuşuyor olabilirsin. Cebinde beş kuruş olmaması canını sıkabilir. Suratındaki sivilceye, fazla kilolarına, saçının bir türlü şekil almayışına da üzülebilirsin. "Ahhhh hayat çok boktan!" diyorsun iki lafının birinde belki de...

İnan bana hiç umurumda değilsin.

Sen de beni umursama, dertleri tasaları beş dakikalığına unut. İstemesen de onlar kendini hatırlatacak zaten. Şimdi sana emrediyorum. Aşağıdaki listeden bir türkü seç. Oyna, eğlen!

Bugün Cuma len! Tamam tamam sen tatilde çalışıyor da olabilirsin. Tatil boyunca evden dışarı çıkmayacak da olabilirsin. Bi siktiret!

Bırak kendini müziğin ritmine. Ben Karadeniz yöresini tercih ediyorum. Tulum, kemençe falan oh miss.. :)

Bırak ya bırak bana bahane üretme şimdi... Aç sesi, bırak kendini müziğe, Ankara misket bile var orada :)





Yaşadığım hayattan, gördüğüm hayatlardan, ucuna kıyısına değip geçtiğim hayatlardan öğrendiğim kadarıyla hayat dediğin öyle çok da güzel bir şey değil. Elbette vardır öyle düşünen, öyle bir hayatı yaşayan. Ama biliyorsun ki istisnalar kaideyi bozmuyor. Güzel hayatlar yaşayamıyoruz, tatillere gidemiyoruz, Avrupa görmeyeceğiz belki ömrümüzde, ve o güzel ayakkabılara, giysilere iç geçirerek uzaktan bakacağız hep, muhteşem bir aşkın kahramanları da olmayacağız diye de küsüp bir kenarda da oturacak değiliz elbet.


Yani aslında özetle kaderde var ise düzülmek bir boka yaramıyor üzülmek. 

E iki türkü çalıp da eğlenemeyecek değiliz ya!

Haydi bakalım hop! :)

11 Kasım 2010 Perşembe

E. T. Dediğin Nerede Uyur?



                                                                                                       

Boşuna E.T.ismini vermedik biz bu kediye. Uzaylı işte :)

10 Kasım 2010 Çarşamba

Ne yapamıyorsunuz?



Bu akşam Nihat Sırdar'ın konusu "neyi beceremiyorsunuz?"du. Bir yandan gelen mesajlara keh keh gülerken, beni de düşünmeye itti bu konu. Nihayetinde çok becerikli bir insanım. yemek yapma konusunda fena değilimdir, insani ilişkilerde iyiyimdir, müzikten anlarım, güzel şarkı söylerim falan tabi şimdi hepsini anlatıp kendimi de övmek istemem. Neyse efendim, benim de yapamadıklarım olmalı. Düşünüyorum ve sıralıyorum ;


1. Türk kahvesine deli olduğum halde, kahvenin Türk olmayanını ağzıma sürmeyecek kadar faşist olduğum halde Türk kahvesi pişiremem.

2. Hani markete gider, alışveriş eder ve kasadan geçirip kasadaki görevlilerin verdiği poşetlere koyarsınız ya hani o poşetler var ya o poşetler, ben onları açamıyorum. Her seferinde kasadaki görevlinin küstah tavırlarla o poşeti açıp önüme atmasını seyrediyorum.

3. Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi un kurabiyesi yapamıyorum. Dünyanın en basit tarifi un, yağ, şeker benim elimde betona dönüşüyor.

4. Pilav da yapamıyorum. Evet her türlü yemeğin altından kalkarım ama pilav mümkün değil. Çok geriliyorum çünkü pilavla yargılıyorlar insanı. Arnavut ciğeriyle falan yargılasalar neyse... Şimdi pilav yapamayan yemek de yapamaz heheeeyt demeyin. Olmuyo lan napıyım. ühü. 2 bardağa 3 bardak mı 5 bardağa iki sürahi mi ne o ne ya... (çok dertliyim)

5. Aşık olamam, kur yapamam, duygularımı belli edemem. (ulen ben niye yalnızım hala sorusunun cevabını da bulmuş oldum böylece. evreka!)

6. İki dakika ciddi olamazmışım. İnsan olamazmışım. Emel öyle diyor. (sorduğuma pişman etti yıllardı bu anı bekliyormuş kustu tüm nefretini hayvansın sen dedi bana) Ama gerçekten ciddi olamama problemim var. Bu nedenle ciddiye alınmama problemim de var.

7. Biri bir laf soktuğunda, bir tartışma ortamında falan hemen cevap veremem. Hazır cevap değilimdir yani. Hep aklıma sonradan gelir güzel laflar. 

8. Kibar, hanım hanımcık olamam. Olmuyor arkadaş. Etek bile bi acayip duruyor üzerimde. Reddediyor bedenim. (beni bi de topuklu ayakkabıyla düşün. tam eğlencelik)

9. Saçına binbir şekil verip gezenlere hayranlıkla bakar asla saçıma düzgün şekil veremem.

10. Dökmeden çay götüremem.

11.  Bilgisayar oyunu oynayamam. Solteire hariç.

12. Düzgün oje sürdüğüm görülmüş şey değildir.

13. Kimseyle küs kalamam. (Tabi karşı taraf adım atarsa barışmak için yoksa sikimdenaşşaakasımpaşa kanunu devrededir her daim)

13. Bir de hala bir baltaya sap olamadım.

Şimdilik aklıma gelen bunlar. Ne beceriksizmişim ben arkadaş! Depresyona girdim yeminle. ühü.


Siz neyi beceremiyorsunuz peki? Bir şeyler söyleyin yalnız olmadığımı bileyim. :))

bigün,bugün, o gün, ben, sen, o


* Kurabiye yapmış olsa annem (hani Emel'le her bir araya geldiğimiz de yapmaya çalıştığımız ve hiç bir zaman beceremediği, dünyanın en kolay kurabiyesi)... Un kurabiyesi. Çay kokusu sarmış olsa evi. Bir fincan çay alsam (porselen olmalı mutlaka fincan). Uzatsam ayaklarımı, üzerime bir battaniye alsam, battaniyenin bonusu kedidir bizim evde. Bir kaç kedi, bir fincan çay, un kurabiyesi, müzik (sakin ve huzurlusundan) bolca insansızlık istiyorum. Bir gün sadece bir gün insansız bir hayat istiyorum. Kitap okurum belki. Tol var elimde şimdilerde. Zargana ve Piç yolda... Film izlerim ya da Modigliani beni bekliyor mesela.

Kalabalık sokaklar, kalabalık evler, kalabalık sofralar, kalabalık sınıflar, kalabalık otobüslerden sonra sadece biraz yalnızlık istiyorum. Durmak istiyorum. Kimseden bıktığımdan değil. Kimseye kızdığımdan değil. Sadece ve sadece keyif için. Peki bu bayram tatilinde yapar mıyım ben bunu? Yüzdebinmilyonyüz yaparım bence.


* Porselen fincan dedim de gittiğim yerlerde fincanla geliyor ya çayım. o evlerde benim için alınmış bir fincan mutlaka oluyor ya. işte bunu seviyorum. :) 




* Okuldan bir arkadaşımız daha evleniyor. Kendisini buradan teprik edip, nanik yapıyorum.

* Bir de sigara istiyorum da paketi evde unutmuşum. (ne biçim tiryakiyim lan ben) Bakkala gitmeye de üşeniyorum.


* Bugün Guinnes rekorlar kitabına "dünyanın en iğrenç saçları" başlığının altına adımı kaydettirebilirim. İddaalıyım bu konuda.

* Ben Serkan Altuniğne'den bir istekte bulunmak istiyorum. "Adım Adım Kılavuzları"na 10 Adımda Eve Dadanan Komşu Çocuğundan Nasıl Kurtulunur? diye bir adım adım klavuzu yapsın istiyorum. Bakayım, öğreneyim komşu çocuğu katili olmadan bu felaketten kurtulayım istiyorum.


* ...Sen olur musun bu mucize? Bana biraz yaşama sevinci verir misin? Hııı? Sana soruyorum!!

* Olmaz. Eminim olmaz. Olacak olsa olurdu şimdiye kadar di mi?


* Hadi bana eyvallah.

(günün anlam ve öneminden bahsetmemiş olmam, günün anlam ve öneminden habersiz olduğum anlamına gelmez. ) 

9 Kasım 2010 Salı

Keyifli Bir Gün

Redd'i düşününce ilk aklıma gelen kafasını çalılıkların arasına sokmuş bir adam görüntüsü.(bkz. bahçelere daldık klibi) 

Ne yapıyor bu adamlar, ne söylüyorlar merakı ile kulak kabarttım söylediklerine sonra da bir girdiler hayatıma, pir girdiler. Hep albüm yapsalar, hep dinlesek dediğim güzide gruptur. Tüm şarkılarını ezbere bilirim ama açıkçası grup hakkında pek bilgim yok. Hani o şarkılarına, müziğine hayran olduğum bu adamlar yanımdan yürüyüp geçseler tanımam. Yüzlerinden çok müzikleriyle aklımdalar. Ama videoda da görüldüğü gibi karizmatik abiler. :)

Her neyse..

"Yine de keyifli bir gün" demek istiyorum bugün bunu da Redd aracılığıyla yapmak. Kendimi anlatacak kelimeler bulamasam da onların sözlerinde buluyorum kendimden bir şeyler.




redd__keyifli bir gün | izlesene.com

5 Kasım 2010 Cuma

Masal'a Masal...



Binbir türlü şuursuz şarkı dolanıyordu aklımda ama tesadüf (ya da kader) işte bu şarkı takılıverdi gözüme. "Masal'a da Masal'dan daha iyi bir şarkı bulamam herhalde" dedim.




Sevgilerimle... 




Şimdi izninizle 90'lar pop'a dalıp çıkacağım ben.

Sertap, Levent, Demet, Emel... aha Hakan Peker  Ellerine kına yakmış ellerine/Gözlerine sürme çekmiş gözlerine/ Dillerine mersi düşmüş dillerine/Sosyeteye girmiş köylü güzeli :)

4 Kasım 2010 Perşembe

Dedikodu

Kim söylemiş beni
Süheylâ'ya vurulmuşum diye?
Kim görmüş, ama kim,
Eleni'yi öptüğümü,
Yüksekkaldırımda, güpegündüz?
Melâhat'i almışım da sonra
Alemdara gitmişim, öyle mi?
Onu sonra anlatırım fakat
Kimin bacağını sıkmışım tramvayda?
Güya bir de Galataya dadanmışız;
Kafaları çekip çekip
Orada alıyormuşuz soluğu;
Geç bunları, anam babam, geç;
Geç bunları bir kalem;
Bilirim ben yaptığımı.

Ya o, Muallâ'yı sandala atıp,
Ruhumda hicranın'ı söyletme hikâyesi?









Orhan Veli dediğin rakı şişesindeki balıktır. Sevdiğim tek balık da O'dur. :) 

2 Kasım 2010 Salı

Siz Hiç Develi Cıvıklısı Yediniz Mi?

Patronlarım sağolsunlar düşünmüş ve taşınmışlar, demişler ki; "bu kızcağız teee İstanbul'un diğer ucundan geliyor işe yarım gün olan günü biz hepten tatil yapalım." Ben de kendisini öpmemek için sandalyemin kollarına tutunup "ay çok teşekkür ederim efenim valla bilseniz ne zor yolda olmak. ay çok sağolun ay çok sağolun" diyerekten bir sürü yalaklık yaptım. (Baykuş gözün patron görsün bebeğim. :) ) 

Tatil gününün yarısını uyuyarak(sabahın köründe evde misafir vardı ya), bir kısmını evi toparlayarak(takıntı. evdeysem temizlik yapmadan kendime gelemiyorum), birazını televizyon karşısında Müge Anlı izleyerek(bu kadının saçları yıllardır bozulmadan aynı modelde nasıl kalıyor arkadaş!ne sürüyor kafasına bozulmaz mı bi değişmez mi o saç), bir kısmını kuaförde, kalan kısmını da kişisel bakım işleri ile uğraşarak geçirdim(ağda demek ayıp olur şimdi). Yanımda ne götürürüm, ne giyerim gibi şeyleri sadece kafamda tasarladım. (Çok gamsız insanım düşündüklerimin %80'ini bulamadım sabah. Hazırlasana bavulu önceden. )

Yolculuk vardı Gökçeada'ya. Ağabeyimin başını yaktık geldik.

Hayatımın en fazla abur yiyerek geçirdiğim üç günü oldu. Ben ki püsküt sevmem içim dışım püsküt oldu. Garip bir şekilde normal yemek yemeye vakit bulamadım. Bol dedikodu, bol sigara, bol eğlence, ağabeyimin kafede temizlikçilik ve tarafımdan geçirilen bir kıskançlık krizi (o sarı saçları yolmak istedim, çıldırdım resmen), ismi gibi kendide Ballı olan bir kedi, en düşülmemesi gereken adamın yanında (hem de en sonunda yalnız kalabilmişken) düşüp rezil oluşum. Neticesinde hala acıyan bir bilek.(bu sabah bir kez daha burktum tam oldu)

Pazar günü sabahın köründe dönüş yollarına düşüş, karın ağrısı, uykusuzluk, evim evim güzel evim, duş, en sonunda düzgün bir yemek(anne bu kadar güzel yemek yapma), elde kumanda koltukta sızmaca(ki bence bu dünyanın en güzel şeyi).

Sonrası bildiğin Pazartesi!

Adayı gezmeye ve fotoğraf çekmeye fırsatım ve isteğim olmadı, aslında bizim kafilenin bir kısmı gezdi ama içlerinden birine fena halde gıcık oluşum sebebiyle, cumartesi gününün büyük kısmını "Cumartesi Yalnızlığı" kitabımla otel odasında yalnız geçirdim. Sünger Bob falan izledim. Aynadan kendi fotoğrafımı neyin çektim. Şu kadar (ne kadar?) zamandır fotoğraf işiyle ilgilenirmiş gibi yapıyorum (cidden ilgilendiğim söylenemez) aynadan çekilmiş, suratımı kaplayan fotoğraf makineli bir fotoğrafım yoktu. Şimdi var. (dün gece fotoğraflarla ilgilenmek yerine House neyin izledim o nedenle makineli fotoğrafımı paylaşamayacağım.) Yolda giderken falanda otobüs camından şahane manzaralar falan gördüm de çok öşendim(sinopluca bu) fotoğraf çekmeye. O nedenle paylaşacak bir fotoğrafım yok.

Ama güzel insanlarla tanıştım. Eğlendim. Yine yolum düşer benim oralara ayağım alıştı nasılsa. :P




(görüldüğü üzere başlığın konuyla alakası yok. başlık işinden tiskiniyorum.) 

1 Kasım 2010 Pazartesi

Keşke

Bir klonum neyin olaydı da bugün benim yerime o geleydi işe. Ben battaniye altında karnımda sıcak su torbası, ayak ucumda kedi yatsaydım bütün gün. Ne güzel olurdu vallahi. 


Eeee bir de şu var ;

Arkadaşım manyak mısınız nesiniz ? Pazartesi pazartesi hemde ikinci köprü yolunda kaza mı yapılır Allah aşkına ya !!!! İnsafff insaaaaaffff !!!!