31 Aralık 2010 Cuma

Yeni Yıl Bana Bunları Getir!



Bunların hepsini istiyorum böylece. Beşi bir arada olsun. Yemem yediririm, içmem içiririm, saçımı süpürge de ederim gocunmam yani. Hatta ben onlar için karlı, buzlu bir ülkeye taşınayım. Buraların havası suyu onlara göre değil biliyorum. Giderim ne olacak hem ben de severim soğuk havayı. Karlarda oyun oynarız falan. Allah'ımm. Sen ne güzellikler yaratıyorsun yarabbim.

Tim Flach'ın diğer şahane fotoğrafları için üşenmeyin gugıllayın bulun site adresini de ben vereceksem sen ne iş göreceksin arkadaş!




30 Aralık 2010 Perşembe

Ne Hatırlıyorsunuz?

Kişisel tarihimizi bir kenara bırakıp şöyle bir ülkenin tarihini bir düşünelim;

Tekel işçilerinin yediği dayakları hatırlayan var mı? Bir yıl içinde kaç şehit verdiğimizi hatırlayan ? İskenderun? Çukurca? Şırnak? Halkalı? Taksim? Size birşey hatırlatıyor mu?  Göçük altında kalan madencileri? Onlar için "güzel öldüler" diyenleri? Kpss rezaletini hatırlıyor musunuz? Et fiyatlarını ucuzlatacağız diye yurt dışından et ithal ettiğimizi ? Referandumda oy kullanamayan muhalefet partisi başkanını? Birbirimize düştüğümüz günleri?

Hafıza ki hep iyi şeyleri hatırlar derler. İyi bir şeyler gelmiyor aklıma şimdi ilk anda aklıma gelenler bunlar ?

Peki siz ne hatırlıyorsunuz? Geçip giden koca bir yıldan sonra aklınızda ne kaldı?

Bugün Cuma Değil!

 Farkedince yıkıldım biraz. Üstüne bir de "bir takım insanlar!!!" sabah sabah beni mesajları ile deli ettiler. Neyse dinleyelim güzelleşelim.


29 Aralık 2010 Çarşamba

Yaprak Dökümü'ne Veda

Yüzyıllardan beridir sürüp duran televizyon dizisi "Yaprak Dökümü" bu akşam son bölümünün ardından ayrılacak. Son bölümle ilgili televizyonda dönüp duran reklamı görmüşsünüzdür.

Bir takım insanlar! köpeklerle, kedilerle koyun koyuna yatıyor.  (ay pardon bu başbakanın lafıydı) 

İşte neyse, bir kaç kişi çıkmış "bu dizide kendimi buldum" temalı konuşma yapıyor üstüne de Ali Rıza Bey'in yani Halil Ergün'ün sesini duyuyoruz. (İçinden mi konuşuyor, dışından mı bilemeyeceğim) Diyor ki;

"BİZ BİR DİZİ İZLEMEDİK ASLINDA AYNAYA BAKTIK."

Bu lafın üzerine ben de şöyle demek istiyorum;

Y.B.S.G.

(Yaaaa Bi Siktir Git)

27 Aralık 2010 Pazartesi

Bu kadar işin arasında,

Durup dururken ve birden bire aklıma geldi de; Orhan Veli benim dayım olsaymış keşke. Rakı şişesinde yüzmeyi öğretirdi belki bana. Ne güzel olurdu yahu. Bak hayali bile güzel.

Ne var? Sadece benim aklıma gelmiyor böyle saçma fikirler değil mi ?







( seviyorum arkadaş ne yapayım :) )

Geçen Haftadan Kalan



Bir haftadır canlanıp kendime gelmeye ihtiyacım olduğu anlarda kapıyı açıp, soğuk havayı yüzüme çarptırıyorum ve Gogol Bordello dinliyorum. Bugün daha iyiyim. En azından henüz başım ağrımıyor ve midem maşallah pek oturaklı bugün. (Midem yüzünden sigarayı bırakıp mentollü şeker bağımlısı oldum son günlerde.)

Neyse. Dinleyelim güzelleşelim.

Bütün hafta enerjimi tüketen hastalıkların ödülü olsa gerek dün gece müthişti. Tabi Emel'le aynı şeyleri giymemiş olsaydık kusursuz olacaktı. Şaka tabi en çok güldüğüm andı karşılaştığımız an. Kusur arayacak olsam pizzadaki dereotlarına bulurdum kusuru. Oyun boyunca aptal aptal sırıtmaktan yanaklarım ağrıdı ve bir kez daha hayran oldum, Uğur Polat'a. Emel anlatmalı aslında oyunu ve benim halimi. Ben pek kendimde değildim. :)

Oyun başlamadan önce Emel'e "sakın oyun sırsında bana bakma, benimle göz göze gelme sakııın!" dedim ama hatun oyun yerine bana gülmüş meğersem. Benim gözler hep sahnede olduğundan göz göze gelemedik zaten. :)


Şimdi yeni hedefimiz ; Tek Kişilik Şehir.







Not; İstanbul'da otobüslerde biri siyah, biri kızıl saçlı iki kızın fotoğrafının altında otobüslere beraber binmeleri yasaktır yazısını görürseniz. Onlar bizizdir.

25 Aralık 2010 Cumartesi

Sana laflar hazırladım Vedat Milor;

Ntv'den şikayetçiyim!
Bir Mehmet Yaşin, bir Vedat Milor ne oluyor arkadaşım! Canımıza kastınız mı var sizin?

Hafta sonları ne zaman açsam kanalı yemek yiyen birileri var ekranda. Ben mi ters zamanlarda denk geliyorum diyeceğim ama ben denk gelmiyor olsam da aynı gün içinde bu iki adamın programı yayınlanır mı? Bu insanlığa sığar mı?


RTÜK UYUMA SABRIMIZI TAŞIRMA!




Boğazında kalsın o yemekler emi!

22 Aralık 2010 Çarşamba

Bir dizi itiraf!

Öncelikle belirtmeliyim ki beni buna şartlar zorladı. House 'un artık monoton giden bölümlerinin sıkmaya başlaması, How I Meet Your Mother'ın beş sezondur hep aynı, hep aynı olması, Dexter'ı  izlemeye hala başlamamış olmam ve tabi armut kardeşimin yine sezon finalini söylemiş olması(ama dedi izle yoksa anlatırım sonunu dedi dinlemedim ablaya bu kötülük yapılmaz dedim. yaptı eşşoğlueşşek),  tabi son zamanlarda keyifsiz ve üşengeç olan ruh halim de beni buna itti. Şimdi bilgisayarı aç, ne izleyeceğine karar ver, bölümleri bul izle off nasıl uzun işler...Hazır anne açmış kanalı zap yapmama bile gerek yok.

Türk dizilerini aşağılamak değil tabi mevzu ama diziler hep imkansız aşklar, abuk subuk saçma ilişkiler ve sonsuz dram içinde döndüğü için pek tercih etmiyorum.

Son yıllarda bir tek Elveda Rumeli vardı benim için deli gibi salya sümük ağladığım aynı zamanda çok güldüğüm tek diziydi onu da bir son bile yapmadan bitiriverdiler.


Önceleri "Osman'ı izliyor musun?" diyenlere "Osman ne allaaasen ya bi git" diyordum. Şimdi günlerden Salı olsa da izlesek diyorum. Hatta Emel'le uzun uzun dizi sonrası kritikleri falan yapıyoruz. "Allah o Ali Kaptan'ın belasını versin." Aile bireylerinin babalarından hep beraber çektiği ortak dert ayrı, sonra hepsinin şahsi dertleri ayrı. Berrin'in sevdiği adam evli çıktı. Aylin'in aşık olduğu adam "kardeşimle evlen" dedi. Mete desen gitti müzik hocasına aşık oldu. Osman da eminim büyüyünce Dexter olacak.

Tekrar ediyorum "Allah o Ali Kaptan'ın belasını versin." Hele dün akşam Osman'ı bana ver dedi ya Cemile'ye ağzını burnunu dağıtasım geldi yeminle. Tam insafa gelecek adam diyorsun sağ gösterip sol vuruyor herif yahu.

Sağ - sol demişken her dönem dizisinde olduğu gibi bu dizide de sağcılar çirkin, kötü, pis, kaka öğk, solcular yakışıklı, hoş, kahraman, aşık olunası adam. Bu durumdan da feci sıkıntı geldi artık.

Bu arada Mete'nin geçen hafta bölüm sonundaki deli performansı süperdi. Ünlü Sinop'lu düşünür Emel'in de dediği gibi "Bir Murat Kekilli, bir Mete ben bunlardan daha iyi deli rolü yapan görmedim" (murat kekilli için bkz. 'çılgın' video klibi).

Ama işte sorun şu ki bu güzelim dizi de diğer diziler gibi aşırı dram yüklemesinden yakında izlemediklerim arasında yerini alacak. Hep dert, hep dert üç- dört bölümdür izliyorum içim şişti vallahi. Yüzü gülsün bir bölüm şu insancıkların yahu. Hele Osman'ı Ali'ye verirlerse daha da izlemem! Dizi bittikten üç gün sonra bile sinirim sürüyor yahu.  Bu arada ekşi sözlük yorumlarını da okuyunca yalnız olmadığımı anlıyorum.






Bir de Ezel sorunsalı var ki ne sen sor ne ben söyleyeyim. Bu lanete de sevgili ağabeyim sayesinde tutuldum. Hatta bu  Pazartesi akşamı beraber oturup uzunca bir aradan sonra abi - kardeş ilk defa ortak bir şey yaptık. Heyecan içinde iki paket büyük boy çekirdek yedik. Dudaklarımı hissetmiyordum bir süre sonra ilk reklamda  koşarak uzaklaştım ortamdan. Ama işin kötüsü sonunu göremedim bölümün. Ne yaptılar o Şebnem şıllığına? Pis ajan sürtük.Teyfik'e yapılır mı lan bu?

Allah'ım ne oluyor bana?

21 Aralık 2010 Salı

i think i'm gonna cry



sadece başlığı yazıp kaldım son üç saattir ben ona o  bana bakıyor.

içimden hiç birşey yapmak gelmiyor.

eve gitmek istiyorum eve gitmek için en az iki saati yollarda geçirmek zorunda olduğum geliyor aklıma.

böyle zamanlarda buhar olup uçmak, yok olmak felan istiyorum.

felan ne ya felan ne ?

sanırım ağlayacağım..

Bu dünyada vazgeçtim/ahirette umutlar*


Pieter Aertsen


Kırmızı Çizmeli Seksi Kedi beni mimlemiş yine, bir ay içinde iki kere başkası yapsa bunu ağzını burnunu dağıtırdım yeminle. Döverim. Ama kedi işte seviyorum bunu ben. :)

Soru ve cevaplarınız efenim;
 
2010 yılında mutlu olduğunuz şey nedir?

- Başkalarının mutluluklarına çok mutlu oldum. Kendi adıma mutlu olmayı başaramasam da güzel şeyler de oluyor tabi hayatta. 

2010 yılı sizin için nasıl bir yıldı?

- Fırat gibi cevap vermek istiyorum; götüm gibi bokum gibi.

2011'e nasıl girmek istersiniz?

- Tek elim üstünde amuda kalkmış olarak. 

2010 yılında yapmayı isteyip yaptıklarınız ve yapamadıklarınız nelerdir?

- Hiç birşey yapmayı istemeyince yapamadıklarınız gibi bir problem de olmuyor. Yaşayıp gidiyorsunuz. 







* Karmate / Yayla Çiçeği şarkısından. 

17 Aralık 2010 Cuma

Yaşasın Tiyatro!



Dün akşam  "Profesyonel" adlı oyunu izledik arkadaşlarımızla ve oyun çıkışında netten sürekli yer takibi yapıp en ön sıradan biletleri kapan arkadaşımıza binlerce kez teşekkür ettik. İki oyuncu da o kadar iyi ki bazen sahnede hangisini takip edeceğimi şaşırdım.  Yetkin Dikinciler zaten dev gibi bir adam ama hayranlıktan olsa gerek daha da devleşti gözümüzde. Bülent Emin Yarar ise tek kelime ile mükemmeldi. Birbirleri ile de çok uyumluydular.

Zaten oyun bittikten sonra durup durup tekrarladığımız tek cümle, ' çok iyiydi! ' oldu. Oyun bitince ben de "Yaşasın tiyatro!" diye bağırmak istedim. (tamam azcık bağırdım) 


Bir tek Yetkin Dikinciler'in eline geçirdiği eldivenle oyuna devam ettiği anlarda kahroldum. Bir adamın elleri bu kadar mı güzel olur ? 

Eve dönerken EmeL ile otobüs geyiklerimiz ise anlatılmaz yaşanır cinstendi yine.Gülmekten yaşaran gözler, ağrıyan yanaklar... Büyük ihtimalle biz indikten sonra otobüs milleti bolca küfür etti arkamızdan. (Sabah da tramvaydakiler aynı şeyi yapmış olabilir.) Çok konuşuyoruz dostum! Dayak yiyeceğiz bir gün.

Her neyse efenim velhasıl-ı kelam bendeniz pek şahane bir akşam geçirmiş bulunmaktayım.

Şimdi rotam Uğur Polat'ın oynadığı Vak aa Kredi Kartı. Kanlı canlı Uğur Polat göreyim sonra ölsem de gam yemem ki zaten kesin ölürüm kalp krizinden. (çocukluğumdan beri aşığım ben ona)






Kanka'ma not: Dilber Ay değil, Güler Işık. :) 

16 Aralık 2010 Perşembe

Gel Pisipisi

Bu sıralar kedilerin mimlerine geldim vallahi! 


Ben Aylak Kedi'nin mim cevabını yazdıktan sonra, Kırmızı Çizmeli Kedi'nin beni mimlediğini öğrendim. Nasıl bir şok yaşadım, nasıl heyecanlandım anlatamam. :)


İlk mim“burcunuz nedir ve özellikleri nelerdir”


Burcum Oğlak, kendisi hakkındaki tek bilgim bu. Zaten üniversiteye başlayana kadar kendimi Aslan burcu zannediyordum. Zannetmekten ziyade burçlardan Aslan'ı seçmiştim kendime, hem kedi, hem ormanlar kralı, hobaareeeyy daha ne olsundu. Hatta burcumun Oğlak olduğunu öğrenince de bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Oğlak dediğin Aslan'ın öğle yemeğiydi bee ühü. 


Bir de az önce EmeL'den şöyle bir bilgi aldım burcumla ilgili; "2011 yılının en şanslı burcuymuş oğlakla boğa G. hanım söyledi. Aşk güç para her boka sahip olacakmış." konu çok alakasız bir yerden buraya nasıl geldi benim de fikrim yok. Bu arada Emel hanım da Boğa burcudur. Oğlak'la Boğa burcu da hiç anlaşamaz normalde. (bunu şimdi ben uydurdum "genel görüşü yıktık kankamla beaa" demek için) 




İkinci mevzu ise şöyle ; Bir kişi seçip onunla neler yapmayı sevdiğinizi yazın...




Allah'ım kimi seçsem? Kimi seçsem?


Beni tanıyan bir çok insan bu sorunun tek cevabının EmeL olduğunu bilir. 


Onunla neler yapmayı sevdiğime gelince; Eğer hayatınızda "bunu yapsam nasıl düşünür acaba? şunu söylersem nasıl tepki verir acaba?" diye düşünmeden hareket edebileceğiniz, dertli olduğunu gözünün içine bile bakmanıza gerek olmadan anlayacak kadar tanıdığınız birisi varsa, gecenin üçünde dışarı çıkıp yağmurda ıslanmaktan, sarhoş olup yerlere yuvarlanmaktan tutun da bütün gün hiç konuşmadan Flash Tv de Yalçın Çakır izlemeye kadar çok fazla şeyi beraber yapmaktan büyük keyif alıyorsunuz. 


Sadece onunla yapmak istemediğim tek şeyi söyleyeyim; alışveriş. :) Sinir harbi yeminle. Kızmak, alınmak yok Kanka, ama yola getireceğim ben seni inşallah :)) 

15 Aralık 2010 Çarşamba

Geciken Bir Mim Cevabı

En sevdiğim kedilerden birisi olan, bir kız kardeşim olsaydı da o da bu kedi olsaydı dediğim Aylak Kedicim bir vakitler mimlemişti beni. Ama akşamları ve hafta sonları bizim ev curcuna olduğundan kitaplığın karşısına geçip cevaplamak kısmet olmamıştı.

Aylak Kedimden Çok özür dileyerek blog aleminin en güzel mim şeysini cevaplandırıyorum.

Mimin konusu şu;

"Kitaplığınızın karşına geçin. Gözlerinizi kapatın. Derin bir nefes alın. Elinizi kitapların üzerinde gezdirin ve birini seçin. Şimdi gözlerinizi açın. Bir kitap seçmiş durumdasınız. O kitabı satın aldığınız ya da hediye gelmişte olabilir anı hatırlamaya çalışın. İlk kez okuduğunuzda neler düşünmüştünüz, hatırlayın. Şimdi sayfaları şöyle hızlıca bir dolanın ki, kitabın kokusu burnunuza gelsin. Evet, ne güzel bir koku bu! 55. sayfayı bulun. Sayfayı tekrar okuyun. Sayfadan bir paragraf seçin ve mim konusu olarak bunu blogunuza yazın. Daha sonra siz de arkadaşlarınızdan üç tanesine cevaplaması için gönderin."





Ben gözlerimi kapatıp kitap seçmek için kitaplığa bakarken yukarı atlayıp, kitaplığımı darma duman eden, aslında kitaplığımı eşeleyen Fındık'a bıraktım seçim işini. Kitapları eşelemeyi bıraktığı an patisinin üstünde kalan kitabı aldım. Tabı önce fotoğrafını çektim. Bu kitabı kuzenime kitap almak için girdiğim bir alışveriş merkezi kitapçısından almıştım, bir de topuklu ayakkabı acısı var kitabın alındığı güne dair aklımda.
55. Sayfada şöyle diyor yazar;

"İmdi, yanlış yorumlanmış bir "savaş hali", can almayı hele  topluca can almayı suç haline sokar (örneğin, kuduzla savaşılmaktadır, kediler ya da köpeklerle değil; ayrıca kedi-köpeğin, sivrisinekten, karasinekten, bitten, pireden, tahtakurusundan çok farklı olduğu unutulmamalı). Av, kendi canınızı tehlikeye atmıyorsanız, türlü zahmetlere katlanmıyorsanız, çirkinleşir. Karın doyurma çabalarının, çeşitli üretim-tüketim kuralları çerçevesini aşmaması beklenir. "Sınırı neden geçer?" türünden çok ince bir sorunun tartışılması ne bu yazı içerisinde girişilebilecek bir iştir, ne de ben kendimi bu konuda yetkili görürüm. Ama bir canlının dirimini ortadan kaldırmakta kendini özgür duymak, "ben insanım, herhangi bir hayvanı bir bitkiyi koparır, kökünü sökerim" demek, tehlikeli yanılsamalardır; kötü bir yanılgıdır; araba sürenin, elinde bulundurduğu (elinin altında tuttuğu) güce aldanarak her yolun öncelikle kendisinin olduğunu, ancak araba süren başka insanlarla ortaklığı bulunabileceğini, daha değersiz bir soy oluşturan yayaların başlarının çaresine bakmak durumunda olduklarını sanması gibi..."

Bilge Karasu, Ne Kitapsız Ne Kedisiz kitabı, Cinayetin Azı Çoğu başlıklı yazısından.

Sanırım Fındık bu kitabı bilinçli seçmiş.

Aylak Kedim gecikme için kusuruma bakma.

Bu da böyle bir anımdı no:65536

İşemek mevzusundan konu açılınca hayatımın en kötüsü sayılacak bir anı canlandı gözlerimin önünde.

Efenim 2005 kışı, hava ayaz mı ayaz zamanları, biz EmeL ile Sakarya'da öğrenciyiz o sıralarda. Ev arkadaşımızın eski ev arkadaşı, aynı zamanda da akrabası olan tatlı mı tatlı bir ablamız evimizde misafir bir kaç günlüğüne. O da Sakarya'dan mezun, arkadaşları, sevgilisi falan Sakarya'da hep.

Neyse bu tatlı ablamız bir akşam tutturdu "Ben arkadaşıma yemeğe gideceğim sizde gelin. Çok tatlı çocuklardır sıkılmazsınız." diye diye kandırdı bizi.

Biz tatlı abla ve sevgilisi, okuldan bir arkadaşı, bizim ev arkadaşı kişisi, Emel ve ben düştük yola, bu tatlı ablanın, çok tatlı arkadaşlarının evine gittik. Ev bildiğiniz klasik erkek öğrenci evlerini mumla aratan nitelikte pis bir ev. Daha ayakkabıları çıkardığımız yerde burnumuzu düşürüp kaybettik.

Ama kaçamayız çaresi yok geldik bir kere. Muhabbet, sohbet, yemek derken (tabi ki biz orada yemek yemedik) vakit geçiyordu. Ama benim bir problemim vardı. Henüz yoldayken kendisini hissettiren işeme ihtiyacım, artık doruk noktaya çıkmıştı. Acı çekiyordum. Renk değiştirmiştim. Ağlamama ramak kalmıştı.

En sonunda "lanet olsun dostum artık ne ile karşılaşacaksam karşılayım" dedim. Emel'den helallik aldıktan sonra tuvaletin yerini sordum ve kendimi içeri attım.

Kapıyı açtım lavabo ve bir kapı daha çıktı karşıma yavaşça diğer kapıyı da açtım ve olduğum yerde bir süre kalakaldım. Sonra mesanemdeki sızı ile kendime geldim. Durum bir felaketti.

Karşımda bir alaturka tuvalet vardı ve tuvalette terlik yoktu.

Aklımdan binbir türlü düşünce geçmeye başladı.

"Allah'ım nasıl bir ev burası! Artık tutamayacağım ne yapsam. Ulaaan! çorapları çıkarıp girsem sonra ayaklarımı kezzapla yıkasam! Yok gireyim yapayım ben direkt. Lavaboya mı yapsam? Ühüüüüü..."

Diye saçma sapan düşüncelerle boğuşurken Emel seslendi. Meğer o da benimle aynı durumdaymış. Neyse kendisine durumu izah ettim, bir süre de beraberce apışıp kaldık. Bu arada mesanem patlamak üzere.

Ne yapsak, ne etsek, nasıl terlik olmaz tuvalette? diye düşünürken bir flashback yaşadım. Biz kapıdan girerken terlik isteyen arkadaşına tuvaletten terlik alıp verdi o ev sahibi olacak dana. Beraberce bir tiksinme faslı daha yaşadık. "Nasılsa eve gidip yakacağız bu çorapları falan ben giriyorum abicim altıma yapacağım" dedim. (hep böyle yazdığım gibi konuşurum o durumda bile çok kibardım) 

Emel beni tuttu, iki tokat attı, "kendine gel asker" dedi. "Bekle burada beni geliyorum". İçeri gidip terlikleri getirdi ve çişimizi yapabildik. İşte o gün Emel benim hayatımı kurtardı.

Ve güzel dostumuz Burcu'nun da dediği gibi "hiç bir psikolog insanı tuvalet kadar rahatlatamaz" sözünün haklılığına bir kez daha inanarak, içeride insanların arasına karıştık. Sazlar çalındı, türküler söylendi. Kahkahalar duvarlarda yankılandı. Sonra Sakarya'nın ayazında yine ellerimiz ceplerimizde evimize döndük. Ama artık hayat çok başkaydı. :)

Eve dönünce ilk işimiz çoraplarımızı yakmak oldu.  O ablayı da evden kovduk. :)

14 Aralık 2010 Salı

Hayat Bazen;

Oturduğun yerde altına işemek üzereyken, önüne koyulan koca bir fincan çaydır. 

İşkencedir.


ühü 

9 Aralık 2010 Perşembe

Kayıtsız Başlık



- Haydiririrlillilililili lili yar!

- "18 Aralık'ta bişiy vardı sanki? Neydi neydi? amaaan sktr et!" dedim ve o gün için bir plan yaptım.Ama varmış o gün bir şey. Biletleri de iptal edemiyoruz iyi mi?

- Bu karasinek bolluğu nedir arkadaş! Yıllar sonra eve sinek ilacı almak zorunda kaldık. Ofisin içinde dolaşıyor şimdi de iki tanesi. Çıldırıciiimmm!

- Kuaförünüzün sizi arayıp "nerelerdesin sen yahu görünmüyorsun" demesi ne kadar kötü göründüğünüze dair bir işaret midir? (evveeettt!)

- İki haftadır masamda saksısı düzeltilmeyi bekleyen menekşeyi en sonunda düzelttim. (evet güzel menekşe artık özgürsün! hadi koş karış arkadaşlarının arasına! )

- Sigarayı evde unuttum ya şu an aklımdaki tek şey sigara.

- Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçip iş yerime kalan üç-beş duraklık mesafeyi gidecekken, yüzyılın projesi Mecidiyeköy'de takılıp kalıyor. En az 20 dakika takıyor ya işe gidiş saatime...

- İsyan etme şükret!

- Elimi sallasam, aşk mağduruna çarpıyor. Mevsimsel değişikliklerin, küresel ısınmanın falan doğa üzerinde olan etkisini, kutup ayılarını falan boşverin. Aşıkların nesli tükeniyor!! Hep küresel ısınmadan bunlar.

- Bir çok insandan duymuşumdur "ayyy sinirlendim midem tuttu yine" cümlesini. Hep özenirdim yeminle, çok klas duruyor valla. Ben sinirlenince iki yumruk atarım bir yere tek acı o olur. Hiç o kadar hassas bir insan olamadım derken ben de hassaslaştım. Mesûdum.

- En son okuduğum iki kitap resmen vakit tecavüzcüsüydü. Vaktime ve parama acıdım okurken. İlk defa bir kitap için verdiğim paraya acıdım. Kitap bittikten sonra parçalamak istedim sinirden. (inanır mısın midem tuttu sinirden :))

- Hapşırırken dilini ısırmayı beceren bir insanım. Niye evde kaldım hiç anlamıyorum yeminle.

- Şimdi yatsam pazartesi kalkarım. Yaparım bunu.

- Ama güneş her gece tepemde doğuyor.... Daha doğrusu annem her sabah altıda "kalk kalk kalk kalk kalk" diye tepemde bitiveriyor.

- Çantamda köfte var!Bildiğin köfte. Mustafa Abi sağolsun öğlen yemeği için yapmış ama berbat kokuyor. Yemesem darılıyor. Bende şeffaf dosyaya koydum, ağzını bağlayıp çantama attım köfteleri. Eve dönerken kedilere veririm artık.

- Regina Spektor - Fidelity

- Çalışmam lazım. Çalışmam lazım. Fekat durum şu şekilde;




- la la la la la lay :)

(biliyorum biliyorum benden hiçbir şey olmaz. biliyorum hayat çok boktan falan ama şeytan beni gıdıklıyo. :) ) 

7 Aralık 2010 Salı

her telden nothing else matters



bu versiyonu çok güzel 


evettt uçuşa hazır mıyız?


Fakat en sevdiğim versiyonu bu.

Hayal işte!


Patronuma şu hareketi çekmeyi nasıl isterdim anlatamam.

Sabah sabah sinir küpüne çeviren patronumla konuşurken daha doğrusu o konuşurken aklıma bu oyun geldi. Az önce baktım benim bildiğimden farklı seçeneklerin eklendiği bir versiyonu çıkmış. (Çekmece mevzusuna bayıldım.) 

Cetveli patronunun alnına saplayan şu emekçi kardeşimizin surat ifadesindeki mutluluğa bakar mısınız? 

Sapık mıyım ? Sadist miyim? Acayip zevk alıyorum, çok gülüyorum ben bu oyuna yahu.

patronlara ölümm!!!
aman ya da  ölmesinler onlar ölüyor çocukları geçiyor işin başına o daha da boktan.


3 Aralık 2010 Cuma

Perdeler Co. Yeşil perdeler.*


Hafta sonları erkenden dışarı çıkmayacaksam beni yataktan kaldırabilecek tek cümle vardır;

- Ablaaaaaaaaa! Penguenler başladıııııı!!!!

Hastasıyız ailecek.  Favori penguenim Rico, kırmızı rengi çok severim, özel bir firmada muhasebeci olarak çalışmaktayım. Yarışmacı arkadaşlara başarılar dilerim. Hadi öptüm bay..

* * *

Bir de böyle bir şey var. Çok gülüyorum izledikçe, aklıma geldikçe.
Bu arkadaşların (Batesmotelpro) diğer videoları da pek eğlenceli. Sayelerinde çok gülmüşlüğüm vardır. Hatta birazdan tekrar izleyip, tekrar güleceğim. İleride çok süper manyak işler yapacaklarmış gibi geliyor. Yapmasalarda sorun etmem ama. :)



* * *

Bir de bu adamların(RhettandLink ) yaptıkları işlere de bayılıyorum. Ama tabi ki T-Shirt War favorim. En sevdiğim renk himalaya yeşilinin az biraz açığı, bir inşaat şirketinde ağdacı olarak çalışıyorum. İnşaatçıların beyaz atlet - kıl kombinasyonuna izin vermiyoruz. Bizde tüm inşaatçılar amerikalı popçu kadın klibindeki gibi tüysüz ve kaslı. Bi de 65536 tane kedim var burdan el sallıyorum onlara. Pamuk! annem bak televizyona çıktım ben.









*Bugs Bunny'den arak.

1 Aralık 2010 Çarşamba

Porno adresi veriyorum!


Kitap ve kitaplıkseverler bir tık. 



Bir de konuyla alakasız olarak şu sıralar dinlemekten pek keyif aldığım She & Him var.


Bu Zooey çok gözel hatun maşşallah :)