23 Ocak 2012 Pazartesi

Bu da böyle bir 'an'ımdı

(zaten kafabidünya günlerinden birisinde...)

- Az önce duydum da Okmeydanı, 522 falan dediniz inen beyle konuşurken, karşıda mı çalışıyorsunuz?
- Hı hı evet. (höööffff)
- Ben o hatta çalışıyordum eskiden sizi hatırlıyorum ben binmiştiniz bana. (sırıt, sırıt, sırıt)
- Nasıl ? ("bana" derken?) 
- Evet evet binmiştiniz hatırlıyorum sizi. (pis pis sırıt, çok pis sırıt)
- Hıııı  (te allaaamm yareppim) 
(otobüse göz at) 
(haskktirr kimse yok)
- Zor tabi o yol. Trafik falan. (hala sırıt)
-İNCEM BEEEEANN!
 
(tamam bir ara sarhoş gibi gidip geliyordum da şoföre binecek kadar kaybetmemişimdir kendimi)
(tabi canım)
(töbe estağfurullah akşam akşam)

(aaa kediiieeeee! ne güzel kedii)
- gel pisi pisi pisi

19 Ocak 2012 Perşembe

Nasıl Başlarsa Öyle Gitmesin Gün



Günlerdir izlemekten ve dinlemekten kendimizi alamadığımız bir parça. Kendimiz derken kardeşim ile ben. Evin içinde bir onun bilgisayarından olmadı benim bilgisayarımdan yükselen şahane yeniden düzenleme.

Bazı şarkılar var ki yeniden düzenlemeleri asıl hallerinden güzel oluyor. Tabi burada bir gitarı beş kişi çalıp şarkıyı söylemeleri de etkiliyor insanı.

Her neyse dinleyelim güzelleşelim.

18 Ocak 2012 Çarşamba

DIY Project



Uuuu başlık çok hayalı oldu :) Moda ve dekorasyon bloglarında görüp de imrendiğim başlık. Al işte kendin yap projesi. Hem de hakikaten bir işe yarar yaptığın kediler üşümez. Ben bu akşam pencere önü kedimiz koca taşak Tarçın için bir tane yapacağım. Ne yapsak, nasıl etsek de Tarçın'ı soğuktan korusak diye düşünürken karşıma bu video çıkıverdi. Resmen çok mutluyum şu an.

Hayat çok garip bak yeminle. Öyle kediler falan..

Ortaya Karışık - 2




* Hapşıracakmışım gibi ama hapşırmıyorum, hapşıramıyorum çok değişik. Sinir bozucu bir his.

* Hafta sonu bir ara 90'lar pop şarkılarını söyleyip, dinleyip mest olduk evcek. Evcek dediysem kardeşim, kuzenim, abim falan. Annemle babam Karadeniz Tv'de bal reklamı izliyordu içeride. Aç şimdi Karadeniz Tv'yi yine bal reklamı var eminim.

* Tv dedim de bütün hafta sonunu uydudaki problemle geçirdik. Babam hiç anlamadığı halde her şeyi kurcaladı bütün ayarların içine etti. Sonra olmuyor bu diye bize kızdı, gürledi. Bir gerilim bir gerilim. Evde de iki uydu alıcısı var tak ötekini kullan değil mi? Yok illa gerecek.

* Pazartesi günü İstanbul'a bir kaç saat kar yağdı. Sonra ne oldu ? İşkence. Kar ki benim için doğa olaylarından en güzeli, İstanbul'da çileye dönüştü. Trafik tıkanınca yürümeye bir başladık ki amcam yanımda olmasa kesin eve kadar yürürdüm o hırsla. İstanbul böyle bir yer işte güzel şeyleri alıp mahvediyor.

* Ama şöyle de bir şey var akşamları güneşin son demlerinde boğaz köprüsünden geçerken,   gökyüzünün laciverti, mavisi, kırmızısı, turuncusu, kıyıların ışıkları, sudaki parıltılar... O kadar güzel ki bazen ağlamak geliyor içimden.

* Hiç alkolle arası iyi olmamış, olsa da içsek dememiş biri olarak bir rakı sofrasını deli gibi canım çekmekte desem. Balık bile yerim bak o kadar.. Bir ufak alıp gitsem mi ki bir arkadaşın kapısına.

* Müzeyyen Senar, "Mehtaplı gecelerde hep seni andım." demesin mi bir de bunların üzerine.

* Bugün ne yeseeeeğğğğğğğğğmmmm? ehehe :)

* Akşam gidip alışveriş yapacağım ki en sevip de aslında hiç sevmediğim şeylerden biri alışveriş. Yalnız dolaşmayı pek sevmiyorum. Bir kozmetik dükkanına gideceğim orada hemen götüme yapışacak biri "bıdıbıdbıbıd şu şöyle bu böyle allık ruj ihtiycın var mı falan" ıyyhh korkunç. Arkadaş şu bıyıklara bi bak ben ruja ihtiyaç duyan biri miyim sence? Ama oje almam lazım, saç boyası almam lazım.

* Oje ehii :) Hiç takıntım falan olmamıştı sanki ama sanırım ojeye karşı biraz derin hislerim var. Bak biraz diyorum çünkü çoklarını da gördüm götüm düştü yeminle.

* Göt dedi göt dedi göt dedi.

* Çok sıkılıyorum ya hala. pöf!

* Ezgi'nin Günlüğü'nden Leyla  mı dinlesek ne yapsak? Orhan Veli'den de bir şiir okuruz belki.

16 Ocak 2012 Pazartesi

Uyy nenem nenem!


Psikolojik berbatlığım, fizyolojik direncimi arttırmıştı. Psikolojik düzelmeye çalıştıkça fizyolojik düşüyorum.

Yok len Pazar günü çorap giymeye üşendiğimden, Cumartesi günü incecik tayt kısa kollu tişört ile bahçede kar yağışını izlediğimden şifayı kaptım sanırım. Şimdide yemek kokusu çıksın diye ofisin kapısını açtım vursun böğrüme böğrüme soğuk.

Pazar günü can sıkıntısından patlayacaktım az kalsın. Odaları düzelttim, toz aldım, mutfağı temizledim, kedilerle oynaştım, kapının önünü süpürdüm sildim, bilgisayar başına oturdum, çay yaptım, pilav yaptım. -ki bir ilkti benim için bu pilav pişene kadar başında bekledim.- Ojelerimi sildim yeniden sürdüm. Baş parmağımın tırnağına ojeyle bir surat çizdim. Yok arkadaş zaman geçmiyor. O kadar çok oflayıp pufladım ki ağabeyimle kardeşim isyan etti.  Bir yandan da korktum yine başım ağrıyacak. Başlar gibi olurken bastım ağrı kesiciyi, bastım ağrı kesiciyi!  Akşama kadar kaç tane içtim hatırlamıyorum bile.

Ama Pazartesiye yaklaştıkça hızlanıyor zaman. Akşam saat ondan sonra nasıl oldu ne oldu anlamadım bir baktım saat gecenin biri.

Şimdi çok uykum var ve dayak yemiş gibiyim.

Bir de İrlanda'yı görmeden ölmeyeyim istiyorum.

12 Ocak 2012 Perşembe

Ortaya Karışık


- Göbek aldı başını gidiyor. Sabahları poğaçalarla, öğlenleri ekmek arası dönerle besleyip büyüttüğüm göbeğim olmuş mu sana dört aylık hamile kadın göbeği. Korse giyerek anca üçüncü ayına geri döndürdüm.

- Depresyonmun iyi tarafı tipim uğraşmak için vakit, nakit, enerji hiç bir şey harcamıyor oluşumdu. Zaten umursamıyordum. Ama biraz düzelmeye başlayınca hemen bitim kanlandı saçımı boyayayım, yeni kıyafet alayım, püüüüüü ne biçim kilo almışım zayıflayayım. Bir sürü dert çıktı yemin ederim. Geri mi dönsem depresyona?

- Bugün gazete de okudum Oğlak'lar bu sene evleneceklermiş. Bekar Oğlak kalmayacakmış ortalıkta. Oğlaklara müjde cinsel açlık bitiyor hadi yine iyisiniz.

- Evlilik demişken 30 yaşına kadar evlenemezsem, annemin "o arkadaşlarına taktığın altınlar senin düğününde sana geri dönecek" gazıyla taktığım altınların hepsini 30. yaş günümde doğum günü hediyesi olarak geri istiyorum.

- O değilde geçende bizim kızların hepsi yenge gibi oturup "görücü usulune öyle hemen hayır demeyin gidin görüşün" falan dedi ya yeminle on yıllık arkadaşlarımdan tiksindim bir an.

- Koray Candemir şarap gibi dedikleri insanlardan mıdır nedir? Gittikçe bi yakışıklı, bi hoş oluyor adam yahu.. Yoksa bana mı öyle geliyor bak bi 

- İzlediğim tüm diziler sezon arası verince ve izleyecek bir şey bulamayınca bu kadar övüyorlar nasılmış ki bu "Leyla ile Mecnun" dedim izlemeye başladım ama bu kadar da olmaz ki hakikaten çok güzel, karikatür gibi dizi.

Ve o kadar aşk, sevda üzerine diziler filmler izledik de bu kadar güzel anlatanı görmedim.

- Resimdeki kazı görünce Cemşit geldi aklıma. Cemşit bizim kaz kışın başında bir sabah köpekler öldürdü Cemşit'i. Yok arkadaş almayacaksın böyle hayvanları ya da duygusal bağ kurmayacaksın kazla niye duygusal bağ kuruyorsun ki zaten.

Şimdilik bu kadar yeter.

Uuuu beybi...

9 Ocak 2012 Pazartesi

"Gerektiğinde hamile ve bebekli hanımlar, yaşlı ve gaziler atılır."



Atılır mı? Aman yarabbi! Ne kadar da acımasızlar. 

Küçüktüm ki beynim cücük kadardı, otobüslerde koltukların yanına ufak bir tabelada yazan bu uyarının çok acımazsızca olduğunu düşünür,ölesiye üzülürdüm. Annemin Maltepe'de oturan halasına yaptığımız yolculuklar ya da Kadıköy gezmelerimiz hem mutluluk hem hüzün yaşatırdı bana.

"Atılır" değil o "aittir" yani o koltuklar gerektiğinde hamile, bebekli hanımlar, yaşlı ve gazilere aittir. 

Kendimi övmek gibi olmasın ama çocukluğumdan beri ince ruhlu bir insanım. Yok yahu bende nerede o incelik.  Ben sadece kendini üzmeyi seven bir insanım. 

Ben yarısı dolu bardağım.(İkiyüzlü insanım demenin daha egzantirik hali oldu bu ) Dışarıdan bakan dolu kısmı görse de içim bomboş benim. Arkadaş ortamların neşeli insanı aslında dünyanın en karamsar ve en kendinden nefret eden insanı. Bu hep böyle oldu çocukken de hep üzgündüm ki üzülecek şey bulamayınca üzecek hayaller kurardım. Sonra büyüdüm yine hep üzgündüm.

Cumartesi günü en yakın arkadaşlarımla oturmuş konuşurken tekrar farkettim ki içim gibi hayatım da bomboş. Herkes bir yerlere ilerlerken ben olduğum yerde kalakaldım ve artık hep olduğum yerde kalacağım. Bu bir sorun değil belki ama kendim için planlarım vardı. İçimdeki bu karamsarlığı yenecektim.

Neyse uzun zamandır içimdeki karamsar dışıma vurmuş durumda. Her ne kadar tekrar insan içine karışmaya çabalasam da her ne kadar gülsem de konuşsam da, yok artık bitti bu karamsar günler desem de içimde koooooocaman bir mutsuzluk topu var. O gitmiyor. Gitmeyecek. Dedim ya ben çocukken de böyleydim.

Ama A Beautiful Mind filmini izleyenler bilir. Nasıl ki John Nash hayali arkadaşlarını görerek ama onları görmezden gelerek hayatına devam ettiyse ben de öyle yapmaya çalışacağım. (bunun için bir dahi olmam mı gerek acaba ?) 

Kendime ilk ödev; insanlardan kaçmayı bırak. Sonuçta herkes sensiz de hayatını sürdürebilir. Dertlerine ortak olacak ya da eğlenecek insan bulmakta kimse zorluk çekmez. Sen dışında herkesin bir hayatı var. Ama senin elindeki tek şey o bir avuç insan ve hiç kimse senin saçma sapan hallerini çekmek zorunda değil.

Ayrıca kendini mutlu edemesen de başkalarını mutlu edebilirsin.

Bu da ilk ve son iç açış olsun. Dolu tarafım görünsün hep.

Öyle her telden delireyazmaya yeniden devam.