30 Temmuz 2009 Perşembe

Meltem Sigarası Dumanının Altında

Bugün günde kaç sigara içersem maaş zamanına kadar paket yeter diye hesap yaparken (param yok ne yapayım kriz deldi geçti beni anasını satayım), aklıma okulda parasızlıktan ucuz diye aldığımız hala nasıl içtiğimi anlayamadığım Meltem sigarası geldi ve onunla bağlantılı olarak şu;

Yer; Adabazar,kendi halinde bir öğreci evi. Zaman; final zamanı.

Bir elinde çalışmaktan sıkılıp boru haline getirdiği ders notu, diğer elinde iğrenç, mentollü Meltem sigarasıyla oturan Seval kişisi(fakirliğin gözü kör olsun), sigarayı çekip dumanını boru haline gelen ders notundan üfler, şekiller yapar, eğlenir kendi kendine. Sonra bu eğlenceli durumu, onlarda eğlenceden paylarını alsınlar diye ev arkadaşlarıyla paylaşır. ve olaylar gelişir...

-Burcuuuuuu baaakkk ehehehehehe
Burcu- Ne yapıyorsun be manyak.:S
-Çok eğlenceli len dur sana kalp yapıp içinden de ok geçiricem ehhehehe
diğer arkadaş- Yavrum kafayı yedi. :S
-ehehehhe ne var len eğlendiriyom kendim kendimi hehehehe
Burcu- Dur ben de yapıcam hehehe olmuyo daire nasıl yaptın ya sen?
-Bak şimdi şöyle şöyle yapıyorsun(bilimsel açıklamalarımdan birini daha yaparım:P) heheheheee süper oldu :D
diğer arkadaş- ben daha güzel yaparım dur sigara nerde. :P
2.diğer arkadaş- Ben de deniyceeeemm. (aslında sigara içmiyor bu diğer arkadaşlar)

Öyleydi böyleydi derken zaten acayip duman çıkarma özelliği olan Meltem sigarası dumanı dört şuursuz sayesinde evi kaplar, biz fakında değiliz tabi. Mevsim kış camlar da kapalı.

Birden kapı çalar. İki arkadaş kolalarını, cipslerini almış ders çalışmaya gelmişlerdir. İçeri girer girmez;

ikisi aynı anda-Ohaaaaaaaaa
-ne yaptınız kızım siz burda.
-Soba mı tüttü? :S
-Oğlum sigara kokusu bu :S
biz- ehehehe şimdi şey eeee kem küm puhahaha
-Camları açın leeennn bu ne kahvehane gibi olmuş burası.
-yuuuuhhh batak gecelerinde bizim ev bile böyle olmuyo beee yuuuhhh nasıl başardınız bunu?
-Eeee şöyle şöyle yaparken böyle oldu ehe :D
-Tebrik ederiz. Çok başarılısınız. :D
-şiişşt bu gördüklerinizi anlatmayın bak bir yerde oyarım hehehhehe

Koku evden gidip, göz gözü görür hale gelinceye kadar kıçımız donmuştu. Arkadaşlar da, "çocuk musunuz siz? Biz de sizi akıllı görüp ders çalışalım diye geldik vb." iğneleyici sözlerle bütün gece dalga geçmişlerdi. :)

Özledim be o günleri.Meltem sigarası hariç kısımlarını tabi.

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Nostalji



Bir arkadaşım Göksel konserine davetiye ayarladı. İki arkadaşımı aldım gittim.

Göksel'i daha önce de canlı dinleme fırsatım olmuştu. Bu nedenle dün akşamki konsere giderken "ya eğlenemezsek" korkusuyla gittik. Ama bir yandan da nostalji kısmı "gel bana doğru geelll" diye çağırıyordu bizi.

Göksel de soğolsun bütün endişelerimizi boşa çıkardı. Çok güzel bir konser verdi. Şarkılar güzeldi, performansı güzeldi, dansçılar süperdi. Hayran oldum diyebilirim. Çok eğlendik.

Eski şarkıları oldum olası severim zaten. Kötü olan bir şarkı yok geçmişte. Düşününce geçtiğimiz haftalarda geyiğini yapıp, dalga geçtiğimiz şarkıların hepsi günümüzün şarkıları.

Neyse bu güzel konserin üzerine gece on iki olmasına rağmen Bebek'te dondurmalı kazandibi yedim. Değmeyin keyfime.

Bir de dün akşam tekrar anladım ki ben çok şanslıyım arkadaş yönünden. :)


28 Temmuz 2009 Salı

Gibi Gibiyim






Okuldayken Türk Dili hocamızdan öğrenmiştim. "-yazdım" ekininin Anadolu'da kullanılar bir şive de "gibi olmak" manasında geldiğini. Örneğin; düşeyazdım - düşer gibi oldum, düşüyordum.




Çok güzel geldi kulağıma. Oradan hep aklımdaydı. Düşeyazdım, öleyazdım, delireyazdım.




Bazen, aslında sık sık delireyazıyorum. Delirir gibi oluyorum.




Şimdi söylesem kabahat, söylemesem kendime zarar. Sussam ilgisiz. Konuşsam haksız oluyorum.Uzak durayım yok, yakın olayım o da yok. Yukarı tükürüyorum sakal, aşağı tükürüyorum bıyık. Yok böyle değidi yukarısı cennet aşağısı cehennem. Ne alakası var şimdi?




Neyse ne diyordum...




Şimdi ben gençken buralar bööööyyyleee hep bizimdi...












27 Temmuz 2009 Pazartesi

24 Temmuz 2009 Cuma

Bütün Kızlar Toplandık, Toplandık, Toplandık

Günlerden Çarşamba;

Baykuş İstanbul semasında uçuyor bir kaç gündür.Perşembe günü dönecek memleketine... Bu Baykuş öyle bir yaratık ki insan onun yakınında olup durmadan kucaklamak istiyor.Yazılarının hissettirdiği bu fakat yanındayken de aynı şeyi hissediyorsunuz. Çarşamba günü organize etti blogcu hatunların İstanbul semalarındakilerini. Perşembe buluşuyoruz dedi.



Tamam buluşalım. Kimler var? Sadberk, Ayça, Baykuş ve ben.Tamam Baykuş'u zaten daha önce gördüm. Sadberk; var tabi muhabbetimiz ağır başlı aynı zamanda içine bir deli taşıyan bir hatun gibi sanki anlaşırız.Eeee Ayça ? Pek okumadım da yazılarını, muhabbettim de yok. Kaynarız arada herhalde bir okuyalım yazılarını.



Hımmm ne zamandan beri yazıyor? İlk yazıya bi bakalım. Ehehehe güzelmiş. Öteki sonra öteki derken hepsini okudum. Sevdim bu hatunu ben.



Günlerden Perşembe;

Çok heyecanlı bir gün. Endişeli bir gün de denilebilir. Endişe birbirimize ısınabilir miyiz? Konuşma sıkıntısı çeker miyiz? yönünde.

Bizim dışımızda kalanlardaysa endişe farklı yönde.Örneğin kankamla telefonda konuşuyorum;

-Blogcu kızlarla buluşacağız bugün?

-Ulennn nereye gidiyorsun ya bunlar fuhuş mafyasıysa ya seni kötü yola düşürürlerse?hehehehe



Buluşunca anladım ki herkes aynı muameleyi görmüş etraftakilerden. Çok şükür ben Mahmut çıkmadım. Onlar da fuhuş mafyası. :)



Üstüne üstlük çok şahane hatunlar. Bonus durumu bir nevi. :)



Baykuş'la Üsküdar'da buluştuk düştük Bostancı yollarına. Sadberk ile Ayça'yı beklettik biraz. Aslında ben işten çıkmadan önce erken gideriz hatta oturacak yer bakarız diyordum Sadberk'le yazışırken ama... Yok hiç ön görüşlü birisi değilim.



Sessizlik olupta kız çocuğu doğmasına hiç müsade etmedik çok şükür. :)) Orada maç izleyenlerin gürültüsünün içinde herkesten farklı bir dünyadaydık sanki. (çok garip birşey len:))



Neyse uzatmayayım şimdi geleyim benim gözümden diğer hatunlara.



Baykuş; O'nu yazılarından tanıyan herkes eminim deli dolu, sempatik, cana yakın, hoş muhabbet bir insandır tahmini yapıyordur. Öyle de... İşte o birbirinden güzel insani özellikleri çok güzel bir kadının bünyesine yerleştirin. Alın size Baykuş. Allah boş vaktine rast getirmiş O'nu yaratma işini.



Sadberk; Bir yandan deli, bir yandan ağırbaşlı. :) Telefonunun şarjı bittiğinde sanki ağzından bir küfür bile duydum. Bilgili, oturaklı ama bir yandan küfürbaz, O'nda herşeyden biraz var. Kadın cinsinin en sevdiklerimden. Ayrıca bir sürü yol katedip beni evime kadar bıraktı ve beni bir kabustan kurtardı. (Daha önce kötü bir tecrübe yaşadığım için çok tırsıyordum açıkcası eve minibüsle dönmekten.) Allah tekerine zeval vermesin. :)



Ayça; Henüz ilk dakikalarda pat diye "ben Seval'e gıcık oluyordum" diyen şahıs. :)) Hafiten bir dumur geçirmeme neden olan şahıs. :) Ama açık sözlü insan iyi insandır. Öğrendiğim en temel şeylerden birisi. Kahkahasına hayran olduğum. Aslında bir bütün olarak pek sevdiğim şahıs. Hele ki, "bir isteğiniz var mı?" diyen garsona "çok isteğimiz var canım ama sende Alaaddin'in cini değilsin ki?" diyerek garsonun bir süre mavi ekran vermesini sağladı ya içimden önünde saygı duruşuna geçmek geldi. Süper bir kadın. Süper kadın Ayça. :)



Bu üç hatundan öğrendiğim; asla evlenmemem gerektiği. :) Bir de toprak olma mevzusu ki o konuya girmeyeceğim. (Annem duysa bir daha görüştürmez sizinle vallahi:))



Çok eğlendim, çok güldüm. Hatta bir iki kere biramı püskürtmeme ramak kaldı zor tuttum kendimi. Her konuştuğumuzu anlatamayız tabi. :))



Hesap konusuna gelince, hadi Sadberk'in acelesi vardı ama sanırım benim aklım da mutluluktan kıçıma kaçmıştı o sıra. Sonra durum uykumu da kaçırdı ama borç kısmına yazılmasını talep ediyorum. Borcuma sadığımdır mutlaka ödeyeceğim. :))


Fotoğraflar pazartesi çünkü onları da iş yerindeki bilgisayarda unuttum. Birgün de kendimi bir yerde unutacağım. Ölüme terkedeceğim bu unutkanlığım yüzünden. :)

Tek Renk Hayat


Yann Tiersen & Dominique A - Monochrome

Devamı Gelir Umarım.


Baykuş'umdan ve her ne kadar okumasa da :))buradan Ayça'dan özür diliyorum. Utancım geçinceye kadar gidip bir köşede kendi kıçımı tekmeliyor olacağım.
Sonra yazarım.




21 Temmuz 2009 Salı

Hüzünlü Güzelime,


Sen hüzünler güzeliydin; düşlerime mavilerle girip sonra kaybolan......

Canım;


Bugün konuştuk seninle, sesin yine ağlamakla ağlamamak arasında... Senin sesini böyle duyuyorum ya altüst oluyor tüm ruh halim.


On üç senedir arkadaşız. Rahmetli anneannenin deyimiyle ayakdaşız. Orta okulda aynı sırayı paylaştık, lisede aynı koridorları, sonra aynı evi, bir simidi paylaştık, cebimizde kalan son parayı, son sigarayı ki bilirsin hiç sevmem sigarama musallat oluşunu. Ama seninle paylaşmak güzel...


Acıyı da paylaştık, kahkahaları da, çarşıdaki börekçide oturup akşamları usanmadan siyaseti de konuştuk, magazini de, halimizden dert yandık. Konuşacaklarımız hiç bitmedi. O nedenle eve giden yolu hep uzattık. Parklarda çocukları salıncaktan indirip kendimiz sallandık. Farklı yönlere gitmemiz gereken sokak başına gelince "hadi iyi akşamlar" diyipte hemen ayrılmadık. Sanki önümüzdeki beş sene görüşmeyecekmişiz gibi sarılıp vedalaştık. Dün görüşmemişiz gibi, ertesi gün görüşmeyecekmişiz gibi...


Ama gel gör ki kader mi denir? Ne denir bu duruma? Sen İstanbul'un bir köşesine gittin, ben diğer köşede öylece kalakaldım. Çoğu zaman çok yalnız hissediyorum kendimi.


Odamdayım, camlar açık, perdeler uçuşuyor... Şeker hanım kıvrılmış yatağın ucuna uyuyor. Ve Şebnem Ferah. Hatırlıyorsun eminim bu şarkıyı? Hani küçük evimizde ben hıçkıra hıçkıra ağlarken, kendi sesimi duymamak için radyonun düğmesine basmıştım. Şebnem haykırmaya başlamıştı herşey insanlar için. Şimdi sorsan bana hatırlamıyorum o gün niye o kadar çok ağlamıştım.

Her neyse... Artık eskisi gibi değiliz. Öyle olmak çok zor bu saatten sonra. Ama çok şanslıyız Kanka, bir çok insanın arayıpta bulamadığı bir dostluğa sahibiz.
Bugün kızgın olduğunu söyledin ya bana "hayatım adına çok önemli bir adım atacağım ama yanımda değilsin" diye.


Canım Kankam her zaman yanındaydım. Hala öyleyim. Ama bu kararı sen tek başına vereceksin. Ben doğru olduğuna inandığım her kararında senin yanında olacağım. Bu konuda da bana söz hakkı düşüyorsa eğer diyorum ki; bence doğru yolda gidiyorsun hüzünlü güzelim. Bir kere olsun kapat diğer sesleri, kalbinin sesini dinle.
Biliyorsun ve beni benden çok iyi tanıyorsun ki doğru olduğuna inanmasam söylerim. Bana kırılacağını, kızacağını bilsem de söylerim.
Yanındayım. Düşsen de, uçsan da...
Sen bana kızgın olsan da...
Artık ağlamaklı gelmesin sesin. Artık mutlu olmanın zamanı. Artık kendini düşünmenin zamanı. Her masal mutlu sonla bitecek diye bir kaide yok biliyorsun. Yaşamadan bilemezsin.
Hadi diyelim ki kötü bitti herşey ama ben arkandanım, çok şükür güçlü kollarım tutarım. Olmadı bir bulaşık yıkama seansı yaparız. Geçer... :) Herşey geçer. Bu ikilemler, acılar, hüzünler, mutlu günler geçer. Merak etme ben kalırım yanında.

Baykuş Kondu Yamacıma




Cuma sabahı kırmızı spor çantama bir kaç parça eşya alıp düştüm yollara, soluğu Yalova'da aldım. Çok eğlenceli bir yandan da iki çiftin yanında tek olma hüznü ile geçen güzel bir hafta sonu oldu benim için.


Pazartesi gece 2'de İstanbul'a varabildik ve ben mecburen arkadaşımda kalmak, sabah işe oradan geçmek zorunda kaldım. İş yerine varınca ilk işim bloglara bakmak oldu her zamanki gibi. Baykuş'umun sayfasına bir de baktım ki ne göreyim. Kuşum kızmış dicitürke basmış gelmiş İstanbul'a.



İçimden "insan bir numarasını mail atar, vay adi Baykuş elbet bir gün buluşacağız yolmam mı ben o vakit tüylerini" diye geçiriyordum ki... Baykuş gtalkta göründü hemen bir numara alışverişi yaptık. Sözlerimi geri aldım. Kuşum unutmadı beni. :)



Beni arayıp ilk söylediği "kaytan bıyıklarına gurban olduğum ilhamim" cümlesi beni benden aldı. Mest oldum. :) Bu akşam mı görüşelim, yarın akşam mı derken, o akşamda karar kıldık. Eve gittim çantamı bıraktım, hazırlandım, makyaj bile yaptım. :) Annemin "erkek çocuklarımız ev kedisi, kızımız sokak kedisi" şeklinde iğnelemeleri. "İnternetten herkes koca bulur sen kız arkadaş mı buldun yeteneksiz nihahaha" şeklinde ve tatilde çiftlerin yanında tek kalmamla dalga geçişini umursamadım bile.



Biraz beklettim O'nu muhallebicide, tekrar özür diliyorum. :) Evet muhallebicide buluştuk çok romantikti. Keşkül yedik. :)



Minübüs şöförü deli etti beni, her kırmızı ışıkta durdu, herkesi bekledi, herkese yol verdi... Zaten çok heyecanlıydım. Bir an içimden adamı dövmek bile geldi. Çok garip bir duygu. Hiç görmediğiniz birisi, ama tanıdığınız, hatta sanki yıllardır tanıyormuşcasına sevdiğiniz birisini ilk kez üç boyutlu görmek, yüz yüze konuşabilmek, sarılabilmek. :)


Erken indim minbüsten koşar adım gittim daha da hızlı gittim tabiki. Muhallebiciden içeriye girdim. Fosforlu yeşil tişörtüyle oradaydı. Görmemek mümkün mü? :))

Geç buluştuk biraz, akşam dokuzdan onbire kadar beraberdik. Sonra arkadaşı onu aldı. Sağolsun beni de evime bıraktı. :)



Başından beri olaylı geçen evliliği, boşanması, kediler, diğer blogcuların dedikoduları, geçmiş aşk meşk, daldan dala her şeyi konuştuk. :)) Benim kafelerden kesme şeker aşırma problemime gülerken, kendisinin bir bardak aşırıcı olduğunun ortaya çıkması falan. :) Kısa ama bence çok güzel bir sohbet oldu.


Bir ara hatırlatmasını kalkınca kıçına bakacağımı söyledim ama unuttum. :) Şaka bir yana o kadar büyük değil. Abartıyor. :)


Çok güzel gözlü, çok güzel gülen, çok tatlı, çok cana yakın, hani derler ya içi kadar dışı da güzel biri diye heh tam öyle bizim Baykuş. :)


Öncelikle Bill Gates'e, interneti bulan adama, blog alemine, Baykuş'un kafasının tasını attırıp İstanbul'a gelmesini sağlayan dicitürke, bu buluşmada emeği geçen herkese çok teşekkür ederim. :)) Minibüs şöförü hariç.

17 Temmuz 2009 Cuma

Türk Eserlerini Geçtim


video

Uzak doğunun eserlerine de parmak attım. Özellikle aramadım, bulmadım. O beni buldu. Kalbimi çaldı.

Bayıldım bu adama, tam benim tipim. Hayallerimdeki erkek. Ne güzel dans ediyor yaaaa.... :D

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Bu da bizim Acıbademli

Kendisine hala bir isim bulamadığımız için herkes farklı şekilde sesleniyor.

Aslında herkes genelde "sus artık" diyor kendisine. Ya da "uleeeeyyynnnn" şeklinde sesleniliyor. Geçen gün kardeşim "Acıbademli" diye seslendi, benim de hoşuma gitti. Bir Türk filminde vardı Acıbademli, çorap üstü sandaletleriyle dolaşan bir tipti. :)

İşte zorla kendini bizim köpek yapan köpek. Her ne kadar geceleri zindan etse de seviyoruz kendisini.

Bu Nedir?


Bu yukarıdaki yeşil şeyi ( ki ben ona Hüsmen diyorum:)) geçen gün işe giderken farkettim. Binbir güçlük, hatta biraz da rezil bir halde alabildim ağacından. Ağacının yaprakları elma ağacınınkine benziyor. Kokusu da çok hoşuma gitti ama maalesef bunun ne olduğunu kimse bilmiyor.


Annemden çok ümitliydim ama o da benim kadar şaşırdı görünce. Nedir bu? Uzaydan falan gelmedi ya? Ya da mutasyon falan geçirmiş birşey mi acaba?
Bunun ne olduğunu bilen ve beni bu konuda aydınlatabilecek birisi varsa çok mesut hatta bahtiyar olurum. :)

13 Temmuz 2009 Pazartesi

Ben de İstiyorum.


Verdiği mesajlarla beğenimi kazanan Metin Üstündağ'ın karikatürlerinden birisi. Hislerime tercüman olmuş, sanki beni çizmiş met-üst. :)

Biliyorum imkansız bir hayal.

Kıçımı kırıp dizimin üstünde oturmak istiyorum. Yok bacağımı kırıp kıçımın üzerine oturmak istiyorum. Hayır yan gelip yatmak istiyorum.

:)

9 Temmuz 2009 Perşembe

Kim Demiş Ki

Hayvanlar stresi azaltır diye?

Karıncadan file, oradan hamamböceğine kadar her canlının yaratılışlarındaki mükemmelliğe hayran bir insanım. Özellikle evcil olanların insanlar üzerindeki güzel etkisi malumunuz. Güzel bakışları, karşılık beklemeden sevmeleri. Üzerinizdeki kötü elektriği alıp götürmeleri falan filan... Özetle genelde iyidir evcil hayvanlar.

Ama bazen bu sevgili hayvanlar hayatı cehenneme çevirebiliyorlar. Mesela muhabbet kuşları sabahları coşarlar. Eğer konuşuyorlarsa tüm öğrendikleri kelimeleri altmışbeşbinbeşyüzotuzaltı kere tekrarlarlar. Yani bir yoğun bir haftanın ardından, hafta sonu şöyle güzel bir uyku çekeyim demişseniz ve muhabbet kuşunuz o sabah aşka gelmişse cinnet geçirmemek elde değildir. Şeytan der ki; gagasını birbirine zımbala ötemesin bir daha. :) Uymazsınız tabi şeytana...

Sonra kediler, onlar başlı başına bela zaten. Her hareketleri ofsayt. En yatılmayacak yerde yatarlar, en olmadık işleri yaparlar. Kırarlar dökerler, bütün gün yan gelip yattıktan sonra tam siz uyuyacakken oyun oynayacakları tutar. Tepenizde hoplar, elinize ayağınıza atlar... Şeytan der ki; dört ayağını bir araya topla, bağla as tavana hareket edemesin. :) Yine uyamazsınız tabi şeytana.

Son günlerde de köpeklerin nasıl bir bela olduklarını tecrübe etmiş bulunuyorum. En çirkininden bir sokak köpeği bizim bahçeyi sahiplendi. Pazar sabahı bahçeye çıkıp biraz sevdim, biraz yemek verdim sadece, karşılığını bekçilik yaparak ödüyor. Tamam sağolsun, varolsun ama... İşini çok ciddiye alıyor. Bütün gece kıpırdayan yaprağa, börtüye, böceğe herşeye havlıyor. Kuşlar ve kediler ev içinde sadece sizi uyutmaz ama bu bizimle beraber konu komşuyu da uyutmuyor. Şeytan diyor ki; al koli bandını bantla ağzını. Yapmayacağım şeytan uymayacağım sana. :) Sevdim keratayı.

Bu arada yazıya koymak için köpek resmi ararken yine bir sürü hayvan eziyeti gördüm. Tüm moralim altüst oldu sabah sabah.

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Tahrik Olan Var Mı?


Erkekler için Barbie. Kadın kısmısı için de Action Man'in fotoğrafını koydum. Bakın bakın da tahrik olun diye.

Hep söylüyorum.
Başımıza ne geliyorsa hepsi, cinsel açlıktan.


2 Temmuz 2009 Perşembe

Lay lay lay :)

Music Videos by VideoCure




İngiliz aksanına gurban olduğum Lily Allen.



Hoplaya zıplaya dolaşasım var etrafta Lily Allen gibi. :)

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Kedin mi var derdin var. :)



- Biliyor musun Fındık ne yapıyormuş?
- Şu pasaklı haline bakılırsa baca temizleyiciliği yapıyordur. :))
- Tabi canım o asıl mesleği zaten. Yaptığı başka birşeyi daha öğrendim.
- Eee başka ne yapıyor?
- Hanımefendi boş zamanlarında Kezban teyzenin evine girip yatağında yatıyormuş.
- Fındık ?
- Evet. Kezban teyzeyi görünce kafasını kaldırıp şöyle bir bakıyormuş, sonra yine yayıla yayıla uyuyormuş.
- Yok artık daha neler.. :))) Pıncır'da karşı komşuya gidiyordu. Çok mu eziyet ediyoruz bunlara biz yahu? :))
- Kadının yalan söyleyecek hali yok ya?
- Anne, biz çok şahane çocuklarız kıymetimizi bil.

- Ne alakası var şimdi?
- Mahalledeki insanlardan şu kedilerin onda biri kadar şikayet getirmedik. :))
- :)) Yavrularım benim...