28 Ağustos 2012 Salı

Benim bir blogum vardı yahu!



Yağmur yağsın, hava serinlesin, iç karartıcı gri günler geri dönsün istiyorum. Herkes yaz mevsiminin çok kısa sürdüğünden şikayetçi ama gelin bir de bana sorun. Hiç bitmeyecekmiş gibi. Ayşecik'in "Hayat sevince güzel. Bir kuşu, kelebeği bir taşı sevin yeter" sözleri hayatıma yön veren sözler arasında üst sıralarda yer alsa da yaz ile bir türlü sevgi bağı kuramıyorum mirim. Sıcak günlerde çok mutsuzum. Çocukken de sevmezdim lan!

Şimdi ne istiyorum biliyor musun?

Hafif yağmurlu bir hava, önümde uzunca bir yol, elimde kalınca bir kitap, kulağımda Yann Tiersen'in büyülü melodileri buradan, etrafımdaki herşeyden, tüm aynılıklardan hatta kedilerden bile uzaklarda bir yere varmak istiyorum.

Ama...

Gel gör ki ; "Hayat sevince güzel" dedikten sonra gözümde canlanan tek şey Ayşecik ile mahallelinin dans hali oluyor başka bir şey hayal bile edemiyorum. Gidip mahalledeki yaşlı teyzeye yemek götüresim geldi yeminle.


"DANS ETMEYE YA DA CUMAYA GİTTİM GELCEM."


4 Ağustos 2012 Cumartesi

Fotoğraf Makineli Fotoğraf

Aslında bu tarz fotoğrafların aynadan çekilmesi gerek ama bu annem tarafından çekildi. Makineyi alalı aylar olmuş hala şöyle bir fotoğrafım yok diye dertleniyordum.


Biliyorum saçlarım şahane :)

3 Ağustos 2012 Cuma

Sağım Solum Sobe


Bazen bir eylemi gerçekleştirdiğimde ya da bir olayı yaşadığımda durumun ne kadar saçma olduğunu çok sonradan farkediyorum.

Misal az önce aklıma geldi ki ben dün akşam ellerime uzun uzun bakıp sol elimin hangisi olduğunu bulamayıp delireyazdım. Ağlayacaktım neredeyse. Tamam genelde sağını solunu karıştıran birisiyim ama bu kadar ileri gitmemiştim.

Kullandığım ilaçlardan ötürü oluyor bunlar.

Diyebilmeyi isterdim. Hani suçu zekama değil de başka bir etkene atsaydım süper olurdu ama ben ağrı kesici bile içmem çok çok çok zorda kalmayınca.

Öyle işte bu da böyle bir anımdı.



1 Ağustos 2012 Çarşamba

Çok Karışık

Bu sabah yine her sabah ki gibi nefret ettim İstanbul'dan. Aslında her sabahkinden çok  daha fazla nefret ettim desem yalan olmaz.

Evden çıkıp işe gelmem tamı tamına üç saatimi aldı. Saat şu an 11:55 ve ben şimdiden öyle yorgunum, öyle bitik durumdayım ki... Bunların üzerine bir de fena halde midem bulanıyor. Ve tek düşündüğüm eve dönüş yolunun da benim için ne kadar yorucu olacağı. Bitecek gidecek yakında, evet çok sorun yaşayacağım bittiğinde ama hepsine değecek şu eziyetten kurtulmak. Böyle sakinleştiriyorum kendimi.

Aylaklık yapmak istiyorum. Birileri kafamın etini yemeden bir ay, iki ay, üç ay sadece aylaklık yapmak istiyorum. İstanbul'dan uzaklaşmak istiyorum. Fotoğraf makinemle milyonlarca fotoğraf çekmek istiyorum. Ben isteyince olmuyor tabi.

Şimdi aklıma geldi de en son Sinop yolculuğumdan sonra ki 2003 yılıydı sanırım 'bir daha ne gelirim ne özlerim burayı' diyordum ki şimdi ne zaman gözümü kapasam kendimi köydeki evin arka camından bakarken buluyorum.

Çok yorgunum. Yorgun olduğum zaman çok mızmızlanırım.

* * *

O değil de baya oluyor kardeşim ve kuzenimle amaçsızca oturup televizyon kanallarını karıştırdığımız bir gün Maroon 5 grubunun bir klibine denk geldik. O kadar aksiyon dolu bir klipti ki gözlerimizi alamadık. Aksiyondan sonra şarkının isminin 'Payphone' olması ise ayrı vurdu bizi.

Ahan da şarkı ve video klibi;




Ben kıt ingilizcem ile şarkının sözlerini anlamıyorum tamam belki alakasız bir durum yok ortada ama yine de aklıma takılan bir şey var grubun solisti ve klibin yıldızı Adam Levine abimize buradan seslenmek istiyorum ;

"Sevgili Adam;

Bankaya giren hırsızları etkisiz hale getiriyorsun, ortamdan sevdiğini alıp kaçırıyorsun tamam da abicim niye polisten kaçıyorsun ?!!!  Kaçmakla kalmıyorsun araba hırsızlığı yapıyorsun. Bir sürü polis arabasını birbirine çarpıştırıp devletin malına zarar veriyorsun. Hadi onu da geçtim o polisin canına kastediyorsun. Manyak mısın sen ?

Sevgilerimle
Seval.

Not: Söylemeden edemeyeceğim affet. Dostum iyi güzel çocuksun, yakışıklısın, Viktoria Secret meleklerinden birini kapmış durumdasın falan ama dövmeler çok kötü be aga! Lütfen daha fazla dövdürme kendini. öptm grşrz. "


Bu arada şarkıya direkt "f*ck" diye giren zenci dostumuz. Aşın artık bu klişeleri anladık rahat adamlarsınız ama azcık terbiyeli olun, efendi olun bizim mahallenin çocukları gibisiniz yeminle iki lafınızdan biri küfür.

* * *

O kadar saçmaladım midemi unutmak için hala geçmedi. Biraz daha devam edebilirim, aksilikler durmayınca midem de durulmayacak sanırım. Uzun zamandır giymediğim ama bu sabah giyeceğim tutan tişörtüm de kocaman bir delik varmış şimdi farkettim. Üstüne üstlük sütyenimin askısı koptu. Ne acayip midemin içinde bir hortum var her şeyi birbirine katıyor sanki.

* * *

La la la la la




* * *

Yaz aylarından hep nefret ettiğimi söylüyorum ya aslında sevdiğim yanları da yok değil. Mesela köye giden ve gelirken peynir getiren komşular. "Peynir getiren altın bulsun" diye dua ediyorum ondan getiriyorlar. Ülkenin her köşesinden peynir geliyor. Doğu illerimiz gerçekten peynir konusunda çok başarılı. Peynir, yoğurt ve yumurtalı ekmek yiyecek konusunda insanoğlunun en güzel buluşları olsa gerek.

* * *

Çok güzel şarkı, çok güzel bir ses birleşince insan dinlerken mest oluyor.

Ezgi'nin Günlüğü'nün en sevdiğimiz şarkılarından birisi olan (ki sevmediğimiz diye bir şey yok) Aşk Bitti'yi 'El Yazısı' filminin müziklerinden biri olarak Jehan Barbur seslendirmiş. Jehan Barbur o kadar tatlı ki şarkı bitip de kafasını hafif yana eğip gülümsediği an gidip kendisine sarılasım, yanağından makas alasım falan geliyor.

'Kedi canını senin Jehan' diyorum her seferinde.