27 Ekim 2010 Çarşamba

Bugün tam 1 sene oldu.


Şeker'le geçen 10 senenin ardından, Şeker'siz, tatsız kocaman 1 sene geçti. Bu fotoğrafı çektiğimde iyileşmiştin. Daha yıllarca bizimle olacağını düşünmüştüm.

Güzel kızım. Şekerim. Çok özledim ötesi yok.

Nihahahahaha !

Ankara sakinleri adına çok mutluyum bu sabah. Gözünüz aydın sevgili Ankara'lılar! Melih Gökçek tamı tamına 120 adet metrobüs alacakmış Hollanda'dan. Yani artık biz İstanbul'luları kıskanmanıza "vay bizim niye metrobüsümüz yok. Niye bizim yollarımız hala çok şeritli. " diye isyan etmenize gerek yok.

Metrobüs dediğin yüzyılın procesi. Başkent'e de çok yakışacağına adım gibi eminim.

Hadi, hayırlara vesile olsun işşallah :)

26 Ekim 2010 Salı

Hiçbir şey yapmayı ( kılımı kıpırdatmayı bile ) istememekle, çok şey yapmak zorunda olmanın tam ortasındayım. İkisinin arasında yapılan şey ise sadece "hata"

İşler, güçler, insanlar, insanlar, insanlar ve insanlar....

Ve Şeytan... En çok böyle yorgunken, böyle bezmişken bulandırıyorsun aklımı. Sen de biliyorsun işini. Bu kez sana uymuyorum şekerim. Ben bulurum toparlanmanın bir yolunu.


Bir de her şeyden alakasız olarak, Orhan Veli güzel adammış. Bence o sahiden rakı şişesindeki balıkmış.




Çadırımın üstüne yağmur yağıyor 
Saros körfezinden rüzgar esiyordu 
Ve ben,bir roman kahramanı 
Ot yatağın içinde 
İkinci dünya harbinde 
Başucumda zeytinyağı yakarak 
Mevzuumu yaşamaya çalışıyordum 
Bir şehirde başlayıp 
Kim bilir nerde 
Kim bilir ne gün bitecek mevzuumu



25 Ekim 2010 Pazartesi

22 Ekim 2010 Cuma

Asaosyalim, ah ne olacak halim.

Müge Anlı izleyen, sonra da bir araya gelince uzun uzun oradaki olayları tartışan arkadaşlarım var benim.(işsizlik gerçekten feci bişi) Onlar konuşurken ben de sıkıntıdan burnumu falan karıştırıyorum. Kendimi dışlanmış hissediyorum. Her buluşmamızdan depresyonda ayrılıyorum.

Bir de herkes "Osman'ı izliyor musun?" diye soruyor. Sanki dizinin adı Osman. Halbuki bilmiyorlar dövmek istediğim insanlar listesinin en başında çocuk oyuncular var. Çocuklara gıcık, çocuk oyunculara daha bir gıcığım. . (Bu kadar çocuk sevmezken üstüne bir de yeni komşunun üç çocuğu var mı? O çocuklar bizimkilerin yumuşak yüzü sayesinde eve kapağı attılar mı? Bıraksak bizde yatacak çocuklar gönderemiyoruz evlerine. Ben 'evde yokuz' diye bağırıyorum her kapıya vurduklarında.) Çocuklar hakkındaki düşüncelerimi dile getirince psikopat damgası yiyor dışlanıyorum. Dışlanmamak için cevap veremeyince susup içime kapanıyorum. "Ben bi çay koyiim" diye ortamdan uzaklaşıp mutfakta gizli gizli ağlıyorum.

Herkes ya Osman ya Müge diyor. Ben sıkıntıdan burnumdan parmağımı sokup beynimi gıdıklıyorum. Sosyalleşemiyorum.

Sonra bir de hala niye yalnızsın SeV@L. Niye insan içine çıkmıyorsun SeV@L. Evde kaldın sen SeV@L. Herkes evleniyor sen bir sevgili bile bulamadın SeV@L deyipte beni yerden yere vurmuyorlar mı? Kendimi intahar edeceğim yeminle.




Osman ne ya ! Osman ne!

O Gerizekalı Benim!

İlk rüzgarda yamulup gitmesin, sağlam olsun diyerek şemsiyeye bir ton para verip, sonra onları otobüste unutan gerizekalı benim. Evet! Evet o benim. 122C'de körük kısmında bulacağınız kırmızı ekoseli şemsiye benim şemsiyemdir. İyi davranın ona bir sürü para vermiştim lan. ühü. Allah'ım delireceğim. Ne cenabet hafta bu ya. Bitse de kurtulsam.

 Şemsiyelere verdiğim paralarla döte giren şemsiyenin de açıldığını ispatlayacağım. İddaalıyım bu konuda.

Aklıma tüküreyim! İçim acıdı yeminle. Boşa demiyorlar mal canın yongası diye.

20 Ekim 2010 Çarşamba

Bu da böyle bir anımdı.


Tarih sınavındayız ve bahtsız Emel önümdeki sırada oturmakta. Fısıltı ile konuşuyoruz. 

- Emeeellll! Emeelll!!

- Ne var ya!

- Trablusgarp Savaşı'nın ikinci nedeni neydi ?

- mımımırmırmırmı

- Ne!

- ...

 (sıranın altından ayakla dürtmek suretiyle) Emellll! Emeeeell!!! bi ilgilen benle yaaaa

- Osmanlı' nın ^%'^%/^+(

- Osmanlı'nın neyi?

- Osmanlı'nın .....süzlüğü

- Ney ! Osmanlı'nın uçkursuzluğu mu? :/ Ne alaka yaaa!

- (arkasını dönen ve fısırtı modundan çıkan Emel) Hay Allah cezanı vermesin senin ya Osmanlı'nın güçsüzlüğü lan güçsüzlüğüüüü!
Hoca- Ne oluyor orda? Napıyorsunuz siz?

- Eee bir şey yok hocam iftarda ne yesek diyorduk. 

- Bana buyrun yemeğe. Çok yemek yaptım misafir gelecek.

- Olur hocamm :D

- Siz önce kağıtları getirin bakayım süre bitti.



--------

Ticari Matematik sınavı yine önümdeki sırada oturma gafletine düşen Emel. Hoca biraz gıcıktı bu nedenle dersten geçmek için deli gibi çalışıp, bir taraflarımı yırtmıştım tabi sonra o yırtıklardan beynim kaçtı. Bildiğin embesil oldum. Soruları çözemiyorum ilk soruda takıldım kaldım. Sonra Emel'e başvurdum her zamanki gibi. (Kurtarıcım benim.) 

- Emel! pişşşt! 

- Ne?

- Üç kere dört kaç lan üç kere dört kaç ?(bi bulsam çözeceğim tüm soruları)

- Höh? Dalga geçme bi siktir git hoca zaten takık bana 

- Çok ciddiyim kızım üç kere dört kaç lan! üç kere dört ya bulamıyorum deliricem :/

- 12 :/

- Seni seviyorum. 

(tabi üzerinden 6 sene geçmesine rağmen hala dalga geçiyor benle orası ayrı. :) Hoş ben o 12 sayesinde AA ile geçtim dersi. Hakkıdır geçsin yani dalgasını :) ) 

19 Ekim 2010 Salı

Benim de kuyruğum olsa keşke lan!


ve karşınızda Zekai...
Abartısız 45 dakika kadar kuyruğuyla oynayarak deli gibi eğlendi. Videonun sonunda görüleceği üzere kendisini mıncıklamak daha doğrusu pataklamak sureti ile durdurduk. Bir ara kendime hakim olamayıp "senin götünü yerim" de dedim. Şimdi olsa aynı şey yine derim. Değişik bir sevgi anlayışımız var.


Kedi Hayvanının Eğlence Anlayışı Sünger Bob Kareşort'un Küpüdür.

- Bir şekerle ne kadar mutlu olabilir ki bir canlı? Nasıl bu kadar eğlenilebilir? Altı üstü bayram şekeri yahu. Sinir oluyorum bu Pıncır'a. :/

- Peki bir sünger kağıt parçasıyla ne kadar eğlenebilir. Sünger Bob eğleniyordu. :)

- Zaten Pıncır'la Sünger Bob aynı kişi bence.

- Sen de Squidward'la aynı kişisin bence. Suratsız, nemrut, memnuniyetsiz, yeteneksiz.

- Sen de benim annem değilsin. Kapıda bulduk seni biz. hıh!

18 Ekim 2010 Pazartesi

Delireyazdım


Multitap - "Çıbık"
Yükleyen musicplay. - Yüksek çözünürlüklü video keyfini yaÅ�ayın!,,




Boktan bir hafta sonu geçirdim. Pazartesi sabah adım atmamı bile zorlaştıran bir bel ağrısı ile 07:30'da  evden çıktım. Daha bizim muhitten çıkmadan başlayan trafiğe takıldım. İndim zorla yürüdüm. Radyoda "ikinci köprü felç" anonsunu duydum birinci köprüden giden otobüse bindim. O da daha Ümraniye'den çıkamadan takılıp kaldı trafiğe. Heh! süper oldu. Belim ve bacağımdaki ağrı yüzünden Ümraniye - Altunizade arasını yürümeye cesaret edemedim önce, sonra bir baktım saat trafik gibi değil. Durmuyor... İndim uzuuuunca bir yolu acı içerisinde yürüdüm. Acı canıma tak edince metrobüs durağına kadar yürümeye cesaret edemeyip otobüs bekledim.

Bineceğim otobüs durağa uğramadan geçip gitti mi önümden? Gitti. Bende karşıya geçen ilk otobüse bindim. İyi bok yedim. Beni çok alakasız bir yere götürdü mü o otobüs? Götürdü. Bir de oradan geri döndüm mü? Döndüm. Ofise vardığımda saat 11:20 idi. Belimdeki ağrıda 10 üzerinden 10 oldu mu bu arada? Aaaaa ayıpsın tabi ki oldu. Ofiste yapılacak bir ton iş var mıydı? Olmasa şaşardım. Sinirden ve acıdan ağladım mı? Ağladım. Sonra kendi kendime güldüm mü ?  Deli miyim canım ben? (güldüm) Yağmur yağıyordu peki benim şemsiyem var mıydı? Tabi ki de hayır!!! Islanan üst-baş,  su sıçratan arabalar, çamur lekesi olmuş siyah pantolon da cabası mı? Elbette cabası.

Hepsinin üstüne bir de aşk acısı çeken, herhalde acısından olsa gerek ne dediğini bilmeyen bir adet Kanka'm var mı? Var. Biraz daha sızlanmaya devam ederse ağzını burnunu dağıtacak mıyım? Eveeeeeeeeeeeeeettttt.

Ayrıca "İstanbul güzel şehir orada yaşamak isterim." diyenlere de "hiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiçççç kalkmasın bir tarafınız oturun oturduğunuz yerde" der miyim? Demem arkadaş gelsinler görsünler ebelerininkini.

Yok İstanbul güzelmiş, yok her türlü sanat aktivitesi oluyormuş orda, yok boğazmış, yok bilmem neymiş.

Şimdi feyzbukta grup kursam İstanbul'da yaşayıp boğazı görmeyen on bin kişi bulabilirim inanın bana. Ayrıca o aktivitelere gitmek de dünyanın parası amına koyayım. Burası dünyanın en sikik şehri. He tabi benim gibi aile geçindirmiyorsan ayrı takıl kafana göre hayat sana güzel valla. Kıskanıyorum seni özgür insan. uuu beybiii!!!

Beni atının terkisine atıp da buradan götürenin kulu, kölesi, geyşası olurum.

Şarkı ne alaka ? Kel alaka. Hafta sonu gördüm klibi. Hem Multitap hem Demet Evgar. Güzel olmuş Çıbık işte eğlenceli.Sevdim ben. Beğenmezsen de beğenme çok da götümdeydi sanki.


Çok pis küfürler biriktirdim sana İstanbul.
Ebeni sikmek gibi bir niyetim hiç olmadı ama
Sen benimkinin iflahını kestin ya helal olsun.

(şiirse şiir bende yazarım. ne? böyle alt alta yazınca şiir olmuyor mu? )

Son olarak şunu söylemek isterim ki; ağrıdan resmen zonklayan bacağım var ya İstanbul'a girsin. nihahaha

bunu yazan da tosun okuyana kosun.

amin.

15 Ekim 2010 Cuma

13 - 14. Elif Şafak, Med Cezir Yazıları - Şehrin Aynaları


Bundan üç dört sene evvel, Elif Şafak'ın ilk okuduğum kitabıydı Med -Cezir yazıları.Okunacak yeni kitap olmadığından, daha önce okuyamadıklarımı okumaya çalışmak istemediğimden eskiyi yâd edeyim dedim. Tabi her okuduğunuzda daha farklı geliyor satırlar. O satırlar aynı kaldığı halde siz sürekli değişiyorsunuz. Bu nedenle uzun zamanların ardından bir kitabı elinize aldığınızda farklı satırlar okuyormuşsunuz gibi geliyor. 

Bu arada sanırım bu kitaba başka isim bu kadar yakışmazdı. İsimler konusunda takıntılı yazarımızdan da zaten kötü bir isim beklenemezdi. 


İyi ki Elif Şafak okumaya bu kitaptan başlamamışım. Beni çok yoran kafamı kazana çeviren, isimlere kafamı doldurup taşıran bir kitaptı. Ama bir yandan tüm satırların altını çizme isteği uyandıran bir kitaptı.( O satırları kendime saklayacağım.) Dikkatle okunması gereken benim gibi dikkati kolay dağılan birisi için zor bir kitaptı.

Ve Şehrin Aynaları ile tüm Elif Şafak kitapları okunmuş oldu.  


14 Ekim 2010 Perşembe

Sen İnsanım Diyorsan. Ben hayvanım.

Yaratıcı insanı çamurdan yarattı ve tüm meleklerine "O" na secde etmesini emretti. İnsan ki en kıymetli eseriydi O'nun. Tüm melekler secde ettiler önünde... Bir tek "Şeytan" emrine karşı çıktı.

"İnsan" da secde edilecek hiç bir özellik göremedi demek ki.

***

Aslında tamamen masumdu insan.Çamurdan değil de mermerden yapılmış gibi beyaz, tertemiz, pürüzsüz ve lekesiz...  Ama o Şeytan yok mu o Şeytan! O değil mi ki yaratıcısına karşı gelip isyan bayraklarını çeken!

İnadına yaptı her şeyi.

Günahlar fısıldadı kulaklarına insancıkların...

Günahlar diz boyuna ulaştığı vakit, gazaplar adam boyunu aştı. İnsan ne günahından, ne gazabından hiç birinden ders almayı başaramadı. O ki ilk insandan beri hep aynı hatalara düştü. Yaratıcı'nın buyruklarına kulaklarını tıkayıp, Şeytan'ın fısıltılarını güzel bir melodi gibi dinledi.

Kimse kabul etmeyi istemese de şeytan aslında haklıydı. İnsan o kadar da matah bir şey değildi.

***

Halbuki bizler aynı annenin babanın çocuklarıydık. Adem ile Havva'nın. Önce Habil hançerini öz kardeşinin, Kabil'in kalbine sapladı. Sonra sonrası geldi. Mesela geçenlerde adamın biri kendi kardeşini kafasından tek kurşunla vurarak öldürdü. Tarih tekerrür etmekten usandı da insan aynı hatalara düşmekten usanmadı. İnsan, insana eziyet etti. İnsan ki  hayvana eziyet etti. Katletti. Ne dağ bıraktı ne de deniz.

İnsan ki yaratıcının en kıymetli eseriydi. Çamurdan yaradılışının hakkını verdi. Değdiği her şeyi lekeledi.

***

Peki insan, insanlığından utanır mı ? Utanıyorum. Günah bu aslında biliyorum.

***

Şeytan, sen memnun musun gördüklerinden?





13 Ekim 2010 Çarşamba

Bugünü bitti sayarsam hafta sonuna iki gün kalmış olur. Ki o bile çok.




Keyifsizliğin hat safhasındayım aslında bir süredir. Aramam gereken insanlar var. Hallerini hatırlarını merak ettiklerim. Ama bir türlü telefonu elime alıp konuşmaya mecali kendimde bulamıyorum. Keyifsizim. Keyifsizliğimi karşı tarafa belli etmek de istemiyorum. Kolumu kaldırmak dahi istemiyorum. Zaten kollarım çok ağrıyor şu sıralar. Katlanamıyorum bazen ağrısına.Mesela şu an. Kollarımı çıkarıp atsam olur mu? Özetle keyifsizim aslında.

Özellikle param olmadığı zaman alışveriş damarlarım kabarıyor. Şu sıra keyfimi yerine getirecek olan şey biraz alışveriş sanki. Nihayetinde kadınım hastası olmasam da seviyorum alışverişi. Bir çok hemcinsime oranla  şahane bir yanım da vardır ki kararlıyımdır. Beğenir ve alırım. Çoğu zaman denemem bile.

Ahhhh... O topuklu botları alsam mesela ve inatla hiç kimsenin beğenmediği o ayakkabıları. Sanki keyfim yerine gelirdi. :)

Hali hazırdaki tek hayalimin dikiş dikmek olduğunu söylemiş miydim hiç? Dikiş dikme işine girdiğim gün içimdeki moda canavarını salacağım dışarı. Şaka tabi ki. Moda canavarı olduğum kısmı :)


altmış beş bin beş yüz otuz altıncı keredir çalıyor şu an bu şarkı. The rich get richer and the rest get fffffffffffff kısmını pek sevmekteyim. Gary Jules her eve lazım.

yeeeaaahhh yeaaaahhhh yeaaahhh yeaaaahhh


Bu arada Şehrin Aynaları kitabının yarısından fazlasını okumuş durumda olmama rağmen aklımda tek satır bile kalmadı. Bir sonraki sayfaya geçtiğim anda öncekini derhal unutuyorum. Çoğu sayfayı baştan okuyorum. Mesela ayracı koyduğum yerin iki sayfa öncesinden başlıyorum. Hiç bir kelime tanıdık gelmiyor. Bir de bazı sayfaların ucunu kıvırmışım kesin bir şey var orada ama sonradan bakınca nedenini bulamıyorum.

öff !

deyişik bişiy yok mu ya! Keyfim nerede benim?

12 Ekim 2010 Salı

Çamaşırsuyu Renkleri Soldurmasın Lütfen!

Çok rica ediyorum lütfen ama hayatım söz konusu.  

Ya da birisi 15 metre yakınımdaki tüm çamaşır sularını yok etsin. Güzelim siyah hırkayı çamaşır suyu etmişim. Annem kesin öldürecek beni bu kez. Sabah farkedip şaşkınlıkla annemin yanında "çamaşırsuyu gömlek(ne alaka gömlek) hüseyini kaldırdınmı leke şemsiye yok benim naber anne napııyonn" gibi bir cümle kurdum ama umarım şüphelenmemiştir. Farkederse annemin dırdırlarına maruz kalıp bu genç yaşımda öleceğim. 

Bir daha iş yerinin mutfağına girmeyeceğim. Temizlik damarımın bedenimi esir almasına izin vermeyeceğim! Çamaşırsuyu bağımlılığımı yeneceğim! Uzak duracağım ondan bu hırka çamaşır suyuna verdiğim son kurban olacak!

Hayırrr! Hayırr! kimi kandırıyorum ben. 

Lanet olsun! 

Seviyorum seni çamaşırsuyu..(mucuk) 



Bu sabah yine her sabah ki gibi sıkıldım İstanbul'dan*

Umarım bu akşam haberlerinde yüzyılın projesinin nasıl da yüzyılın rezaletine döndüğünü görürsünüz. Diyeceğim ama sadece bir tane haber ekibi gördüm. Aman zaten proje başladığından beri rezalet farklı bir şey de görmüş olmayacaksınız.

Her şehre metrobüs istiyoruz. Her semte. Her mahalleye. Her eve hatta.,









* Grup Vitamin. İstanbul'da.


Gökhan Semiz yaşıyor olaydı Grup Vitamin'e ne malzeme çıkardı şu metrobüsten.

11 Ekim 2010 Pazartesi

Kedilerden Öğrendiklerim; 1#



Her şeye rağmen sevdiğimiz şeylerin keyfini çıkarabilmeli.


 Yani 'yerim dar' diye söylenip durmamalı. 




6 Ekim 2010 Çarşamba

Hadi yine iyisiniz


Kamu Personeli Seçme Sınavına yeniden girecek olan adaylara okunmuş şekerleri ÖSYM kendi elleriyle verecekmiş lan!

ÖSYM başkanı oturup tek tek okuyacakmış hepsini. :)



Kalemlerde beleşe gelecek. Ohhh ne güzel. Şimdi bu gazla 120'de 120 yaparsınız hepiniz.







Bak bi dinle.. Dinle bi..




Oturduğun yerde omuzların oynamaya başlamıyor mu? Yapma allasen kimi kandırıyorsun..."Öff ben dinlemem türkü falan ayy çok köylü işi o ne öyle" falan da deme. Köylü milletin efendisi ayrıca laf etme, kimseyi küçümseme ağzını burnunu kırarım yeminle.

Video görünmüyor olabilir malum yasaklar ülkesindeyiz.  Neşet Ertaş'tan Kesik Çayır'ı dinle benim için. Neşet Ertaş olmadı diyorsan Bedia Akartürk'den dinle.O kadarcık kadından nasıl çıkar o ses hayret et. İşvesine hasta ol falan. Olmadı Kubat söylesin.  Zara da güzel söyler bak. Sen bi dinle...

3-5 dakika bırak her şeyi bir kenara.... Biliyorum daha hafta sonuna iki gün var. İş yerinde aksilikler olabilir, özel hayat saçma sapan bir hal almış olabilir. Siktir et.

hadi bakalım hooopp :)

Koyver be gülüm!

***

Bunu nasıl unuturum ben !Ayancık'lı yanımdan çok özür diliyorum.




"oy oy oy " derken eller havaya yapıyoruz. ehehe :)

4 Ekim 2010 Pazartesi

Ben Futboldan Ne Anlarım

ama....


Schuster, kaleci Hakan'ı forvette oynatsa da biz de kalp krizi geçirme riskinden kurtulsak daha iyi olmaz mı? Nasılsa kalede durmuyor.  



1 Ekim 2010 Cuma

Eylül'ü hüzünlü kılan budur

Birden bire bir hüzün dalgasının içine düşüverdim. Şimdi biraz sıksam kendimi ağlarım yeminle. Aslında birden bire olmadı. Ne demiş şu an kim olduğunu hatırlayamadığım bir arabeskçi "içiyorsam sebebi var" Her şeyin bi şeyi var yani.


Sevgili patronumun maaşları bugün vermeyeceğini ve hafta sonunu parasız geçireceğimi anlamış bulunmaktayım. Halbuki borcumu harcımı ödeyip kalan paramın 3/4'ü ile fındık alacaktım. Ama olmadı hayallerim suya düştü ben de cebimde kalan paranın 3,66/4'ü ile sigara aldım.Efkarlıyım arkadaş içiyorsam bir sebebi var.


ühü.




Bir de şimdi hatırladım içiyorsam bir sebebi var falan dememişti kimse onu ben uydurdum Mirkelam şarkısı o "ağlıyorsam, hiç gülmüyorsam biiiiiiiiiiiirrr sebebi vaaarrrrr"


Şimdi patronlarıma Grup Vitamin'den "Elalarını elalarını Allah versin belalarını" şarkısını armağan ediyorum. Kendime Kargo - Renklerin İçinde şarkısını, anneme İsmail Türüt'ten herhangi bir şarkıyı, kardeşim için Michael Jackson'dan Billie Jean şarkısını, Kanka insanına da Tarık Mengüç'ten Şakşuka şarkısını armağan ediyorum. (durup durup paramın olmadığı zaman "alışverişe gidek lan" dediği için) 




Feyzbuktan dürtsem mi patronu n'apsam?