30 Temmuz 2010 Cuma

Hafta Sonu Şarkısı




Breathe Me şarkısı ile gönlümün sultanı olan Sia, bütün hafta boyunca sabahları işe giderken, gündüzleri çalışırken, akşamları eve dönerken, bazı akşamlar bahçedeki kanepeye uzanıp düşünmemeye, düş kurmaya çalışırken, o güzel sesiyle yanımda oldu.

Bu sabah hariç bir kaç sabahtır beynimin içindeki plak çalar bu şarkı ile çalışmaya başlıyor. Bu sabah Bob Marley'den "No woman, no cry" ile uyandım, hatta durakta beklerken biraz sesli bir şekilde mırıldanmış bile olabilirim. Ne alaka ben de bilmiyorum. //-Her sabah aklımda bir şarkıyla mı uyanırım? - Evet %90 (boneyle traktör kullanan abiye saygılarımla..) //

Her neyse;

Sia söylüyor efenim; Don't Bring Me Down



29 Temmuz 2010 Perşembe


Kimse gücenmesin, kırılmasın bu kez milli hareketimizi sevgili bunalımıma ithaf etmek istiyorum. 
Bana öğrettiklerin, kaybettirdiklerin için en içten sevgilerimle.
SeV@L







fötöğref; annem
(ne kocaman elim varmış lan! :/ perspektif şeysinden mi öyle ki)

28 Temmuz 2010 Çarşamba

kedi fötöğrefi


Fotoğraflarda şapşal bir ifadeyle çıkmayı nasıl başarıyor bu kedi ?



- Zekai de gittikçe güzelleşiyor mu ne?  
 / yok yahu bildiğin çirkin bu :) /

27 Temmuz 2010 Salı

Belki

- Açılsam etrafa saçılıp kaybolacağım. Kapalı kalsam patlayıp yok olacağım sanki. 


- Kaybolmak, yok olmaktan daha iyi.  Belki bir bulan olur.

- Belki. Bel-ki... O da belki...

- Bir ihtimal iyi olmaz mı?

- Olmaz.İhtimalleri sevmiyorum. Zaten kimse o düğümü açmaya çabalamayacak. Nasılsa hepimiz bir gün öleceğiz. Çabuk olması için dua ediyorum, kabul olur belki. O da bel-ki...Ne komik bir kelime bu belki..

- Bir sigara içsek.

- Hava da ne kadar sıcak değil mi?

- hıhı...

...

26 Temmuz 2010 Pazartesi

olsa da içsek!

Türk kahvesinin yanında lokum yerine sigara verseler ya...

Ne güzel olurdu hayat.

nüfus cortlaması - 2

Beş insan, dört kedi, bir kumruyduk...

Şimdi beş insan, dört kedi, bir kumru, bir de serçe olduk.

hayırlısı olsun. :)

23 Temmuz 2010 Cuma

Hafta Sonu Şarkısı



Bu berbat haftanın sonunu çok sevdiğim dizilerden birinden bir parçayla bitiriyorum. Gülümseme çabalarıma ciddi anlamda yardımcı oluyor bu şarkı. 


It's Always Sunny İn Philadelphia izlerken en çok eğlendiğim diziler arasındadır. Birbirinden absürt karakterleri ile kardeşimin de dediği gibi South Park'ın çizgiden çıkıp ete bürünmüş hali gibi bir dizi. İkisini de izlemeyen büyük ihtimalle "ne diyorsun sen yahu?" diyecektir. Desinler, değişemem... Desinler değişemem.... lay lay lay...


Şarkının sözleri de şöyle;


Day man
Fighter of the Night man
Champion of the sun
You’re a master of karate and friendship…for everyone
Day man, day man
Uhh ahhahh
Fighter of the Night man
Uhh ahhahh
Champion of the sun
Uhh ahhahh
Master of karate and friendship…for everyone
Day man, day man
Uhh ahhahh
Fighter of the Night man
Champion of the sun


20 Temmuz 2010 Salı

ve şu an...

hayallerin suya düştüğü andır.

zaten düşmeseydi şaşırtıcı olurdu.
Elime bir tüfek alıp insanları vurmaya başlamama "şu" kadarcık kaldı.

Bu ne cenabetliktir yahu bir işi de doğru gitmez mi insanın?

13 Temmuz 2010 Salı

ehi :)


bir adet E.T.
bir adet Zekai
bir dizüstü bilgisayar.
annemin danteli
katlanacak çamaşırlar
bir de SeV@L
bir  kış gecesi
berbat fotoğraf çeken bir anne
olunca
böyle birşey olmuş.
güzel gibi
hoşuma gitti benim



Bu saatten sonra gelsen de açmam kapımı Godot!




Bu güne kadar yaptığım en büyük hataydı beklemek.







Annemin suçu. Her düştüğümde tutup kaldırmasaydı küçükken, bugün gözyaşlarım sümüklerime karışmış olduğum yerde ağlayıp durmayacaktım. Tek başıma kalkacaktım ayağa. Hepsi annemin suçu. -bir suçlu olmalı-Çünkü ben bekledim. Aptal gibi.

çok aptalım çoook...

İsimler büyülüdür. Sadece büyülü mü, isimler hem büyücüdür.*

Hani bir ağaç var hani böyle böyle yaprakları var hani çiçekleri var pembe. Nasıl anlatsam... Hani yeşil bir şemsiyenin üzerine pembe pamuk şeker parçaları serpiştirilmiş gibi görünen bir ağaç. Çok güzel bir ağaç.

Kime sorsam, kime anlatsam bilemedi ne olduğunu. 

Ama ben buldum. Aslında eğer unutmasaydım Bonbon Palas'ın önündeki -daha önce hiç adını duymadığım- ağacın neye benzediğini araştırmayı, daha önce öğrenecektim ismini. Bir kaç gündür her zamankinden daha fazla gülümsüyorum o ağaçları görünce. İsmini öğrenince daha çok sevdim  

'Gülibrişim'miş adı. Ne kadar da güzel... 


Bir de Çınar ağaçları ne güzel kokuyor. Hele yağmur yağınca.




*Elif Şafak - Pinhan.

12 Temmuz 2010 Pazartesi

nüfus cortlaması

Evin nüfusu beş insan, dört kedi, bir kuş oldu. Kuş bir şey değil de Cumartesi günü küçük bir çocuk bulduk bahçede, çok şükür bir saat içinde ailesi bulundu da kurtulduk. Bulunmasa kesin onu da alır beslerdik. 


Annem de "dualarım kabul oldu bulmayalım ailesini bizim olsun." deyince. Bir an için korkmadım değil. Nasıl bir dua ettiyse artıhk! 

9 Temmuz 2010 Cuma

Ortam İnsanı; SeV@L

Nasıl yaptım bilmiyorum ama bir otobüs grubum oldu. Sabahın köründe çen çen konuşup da etrafı rahatsız eden kadınlar vardır hani.  Heh! işte ben de onlardan birisiyim artık.

Eğlenceli, bilgili, kültürlü hatunlar ama yahu! Bütün yol kikir kikir kikir. Sonra bir bakıyorum ülke gündemi, siyaset, kitapları falan konuşmaya başlamışız. 

Bir sene boyunca aynı otobüse binersen ister istemez oluyor böyle, e bende sosyal bir kelebeğim.  :)




8 Temmuz 2010 Perşembe

Atmam! Valla da billa da atmam!



Ayıptır söylemesi bir süredir iyilik meleği gibi bir insanım. Şimdi bazı kendini bilmezler diyorlar ki; "İyilik yap denize at. Halik bilmezse balık bilir." Halik bilmezse balık bilmesin. Zaten ben balık sevmem. Balık da beni sevmez. Karşı karşıya gelsek birbirimizin yüzüne bakmayız. 


Her neyse ben o kadar iyilik yapıyorum, karşılığında da dibim düşüyor yorgunluktan Ben şimdi tutup bunları nasıl denize atarım?


Evrene mesajım açık. Bu kadar iyiliği denize atılsın diye yapmıyorum ben! Hepsinin karşılığını beklerim. Çok da ciddiyim bu konuda. 


Olmazsa evrene kötü enerji yollar dengesini altüst ederim. 


Alayınızı yakarım! 

Dikkat! Dikkat!


Şu kremi gören, duyan olursa lütfen, çok rica ediyorum, Allah rızası için bana beş, on kutu alsın. 


N'olur len. 






(şimdi dikkatimi çekti de "evde kalmış" sözünün altını çizmişler bir de. Allah'ım nası da korkunç bir şey bu. ühü.direkt dışlıyorlar insanı. evde kalmışlar için de bir açılım yapsa ya  başbakan.  ) 

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Dünya

Bir roman olmasa da, 

anladım ki kahraman olmak lazım illa ki

yoksa ... ... ... ... 


yok işte.







ben bi koşu taytımı giyip geliyorum.

Her güne ayrı bir saçmalama





...
yani olmuyor, olmuyor istesen de
kimse gelmiyor beklesen de...
...


keşke sevdiğim bir şarkıya bağıra çağıra eşlik etmek kadar basit olsaydı, içimi söyleyebilmek.


iyi olurdum belki. 


ki o da belki...

6 Temmuz 2010 Salı

Bişeyler bişeyler...



* Kıskanıyorum


- Her gün güzel giyinebilen  kadını kıskanıyorum. Nasıl bir dolaptır o arkadaş hiç mi sıkıntıya düşmezsin, hiç mi uyumsuz giyinmezsin, nasıl bir insansınız siz ya? Ben sadece senede bir gün düzgün giyinmeyi başarırken, siz bunu her gün yapmayı nasıl başarıyorsunuz?


- Yazlık mekanda evi olan insanı kıskanıyorum. Hep istemişimdir "bizim" ve  "yazlık" kelimelerini aynı cümlede kullanabilmeyi. Çok kıskanıyorum yeminle. Bi yerim şişçek lan! 


Eyüp İlçe Milli Eğitim Müdür Vekili Güsamettin Erdoğan'ı kıskanıyorum. Ben daha baba memleketine ayak bile basamamışken, 4 yılda 160 ülke gezmek ne demek arkadaş. Kıskanıyorum elimde değil.


- "Her ne kadar fotoğraf makinesi değil önemli olan göz arkadaşım!" diye atıp tutsam da güzel bir fotoğraf makinesi olan insanların hepsini kıskanıyorum. Objektiflerine sümük sürmek istiyorum. 


- Koala'ları kıskanıyorum. Panda'ları da. Hayvanları tek işi tembellik anasını satayım. Hadi bunları geçtim adı tembel olan hayvan var yahu. Hayat bunlara güzel.


- Her zaman haklı çıkabilen, herkese şraakk! diye laf yapıştırabilen, bir markette, bir mağazada ufak bir anlaşmazlıkta bile olay çıkartıp car car bağıran insan! Seni de kıskanıyorum yeminle bak. Allah belamı versin ki.


Hakkı Bulut'un benim için söylüyor ; Henüz üç yaşında bir kardeşin var seni ondan bile "kıskanıyorum"


- Geçen akşam bir hatun ile tanıştım "kaç yaşındasın sen?" diye sordum. 36 dedi. "Eee ne var bunda?" diyenler olacaktır. 36'da bir şey yok. Sorun 36 yaşındaki hatunun 18 yaşında gözükmesi. Şaşkınlıktan dibim düştü. Kıskanıyorum arkadaş ben bu minyon tipli insanı. 25'te 35 görünürken ben onun 35'ken 15 görünmesi halasının 75'e göz dikmesi, elimdeki paranın 3/4'üyle hiç bir şey alınamaması. Kıskanıyorum lan! bu nasıl bir genetik ! dna'ma osurayım!


- Dolabında kıyafetleri her daim düzenli duran insanı, pijamalarını katlayan insanı kıskanıyorum. Nasıl bir insansın lan oğlum sen? Ne ara katlıyorsun o pijamayı? Nasıl oluyor da 7/24 düzgün kalıyor  o giysi dolabı? Ben dolabı Pazar günü düzeltiyorum Salı günü içinde kayboluyorum yahu.


- İstanbul'dan başka yerde yaşayan insanları kıskanıyorum. Şanslı keretalar siziiii!!


- Geçen sene de Placebo konserine gidenleri çok kıskanmıştım. Grubun malzemelerinin yüklü olduğu tır sınırdan geçemeyip konser bir gün ertelenince " Allah'ım inşallah hiç olmaz o konser, kızıp giderler buradan ben gidemiyorum kimse gidemez inşallah"  diye dua edip üç kulhuvalla bi elham okumuştum. Gökten kemik yağmadı tabi.


- Millet vekilinin maaşını kıskanıyorum. 4. seneden sonra emekli olmasını kıskanıyorum. Bunları koalalardan çok kıskanıyorum. 4 sene ne ki lan! Ben 5 senedir çalışıyorum 5 kuruşum yok anasını satayım!


- Tatil yapabilen insanı kıskanıyorum. Hayatında adam akıllı tatil yapamamış biri olarak her yıl düzenli tatil yapan, bronz insanı kıskanıyorum. Özellikle Eda Taşpınar'ı.  






Bunlar kıskandıklarımdı sırada "ölmeden önce ıslak meşe odunuyla dövmek istediklerim"in listesi var. 







5 Temmuz 2010 Pazartesi

-Hayat ne kadar da güzel değil mi? =)


bir süredir her şey kötü gidiyordu.  ama her şey...

dün gece misafirler gittikten sonra bahçeye geri dönüp tek başıma oturdum bir süre. yorgunluk, bıkkınlık, üstüne bir de baş ağrısı mevcuttu...

gökyüzüne baktım. bir kaç yıldız gördüm. hatta sanki yıldızlardan birisi göz kırptı bana.ben o yıldıza el salladım falan. uzunca bir süreden sonra ilk kez iyi hissettim kendimi. güzeldi her şey..

gökyüzü güzeldi mesela, incir ağacının da neşesi yerindeydi bu sene, vişnelerin de maşallahı vardı, üzüm de şımarmış yayıldıkça yayılmıştı olduğu yerde. 

tam karşımda rahmetli dedemin diktiği elma ağacı vardı. içimi  garip bir huzur kaplamıştı. baya baya iyi hissediyordum kendimi.hayat güzeldi ya!!!

sandalyeden kalkıp elma ağacına yürüdüm kurtsuz bir elma buldum. o karanlıkta hem de...

"elmamı yiyene kadar oturayım da sonra da gidip uyuyayım" dedim.

o kadar huzurluydum ki başımın ağrısı bile geçivermişti. 

bir kalasın iki tarafına ikişer tuğla koyularak yapılan oturağa doğru yöneldim. tam otururken birisi sandalyeyi çeker ya insanın altından. heh aynen onun gibi bir şey oldu ben ne olduğunu anlamadan tuğlalar devrildi. zaten iki gün önce otobüste düşüp koltuğa vurduğum için ağrıyan belimi tam da aynı yerden, düşen kalasa çarptım. başımı da masaya. o kadar çok canım yandı ki !! hatta hala canım yanıyor. 

bir saniye öncesinde sevgi kelebeğine dönüşecek bir tırtıldım. 

ilk işim bana göz kırpan yıldıza orta parmak çıkarmak oldu. 

"şaka gibi yaaa, şaka gibi!!!" diye söylenerek ve gülerek eve döndüm. şaka gibi diyorum çünkü ne zaman ben ne zaman böyle huzurlu hissetsem başıma böyle abuk bir iş geliyor. Tam anlamıyla huzuru bulduğum an çölde kutup ayısının tacizine maruz kalacağımdan adım gibi eminim. 

düşüşün acısı yetmezmiş gibi eve gidince yıldıza çıkardığım orta parmağımın derisinin bir yanından girip, diğer yanından çıkan tel toka da gecenin kaymağı oldu. 

"zikerim böyle aşkın ızdırabını" diyerek uyudum. 

rüyamda kutuplarda ve Ajdar'laydım.(ayrıntıya girmek istemiyorum)



ne güzel bir Pazartesi, huzursuz ve mutsuzum ne güzel lan :) 


4 Temmuz 2010 Pazar

Dinlenir ki bu!




Aşık Veysel var, Kurtalan  Ekspress var, Barış abi'nin yanı sıra bir de Cem Karaca var. Elbet dinlenir bu. Tekrar tekrar hemde.