30 Ocak 2013 Çarşamba

Dinlemelik



Kendi halk müziğimizden eserleri de pek severim fakat haklarını yemeyelim azizim bu gavurların halk müzikleri de güzel. Canım İrlandalı hemşehrilerimin yeri ayrı zaten.

Mumford & Sons bir İngiliz Country müzik grubu tabi ki bir İzzet Altınmeşe, bir Belkıs Akkale değil ama son zamanlarda en sevdiğim, en çok dinlediklerim arasında ilk sırada.

Aşağıda görünen Lover Of The Light şarkılarının videosunu ilk izlediğimde "hay ben seni çeken yönetmeni gözünden öpeyim" demiştim. Bir beğeni cümlesi olarak elbet. O kadar ki bu klibi kim çekmiş, orası neresiymiş diye ufak bir araştırmaya girdim. Görüntüler, mekanlar pek şahane haksız mıyım? Klipteki aktör Idris Elba, aynı zamanda yönetmeniymiş ve İngiltere'nin Pembrokeshire mecrasında çekmiş klibi.(tabi kıt ingilizcemle yanlış anlamadıysam okuduklarımı:) )  Taktir ettim kendisini. :) (O'nun da çok umrundaydı)

Dün burada ben ben ben diye vir vir vir konuştum ettim. Sonra da okuduğum kitapta kendimi gördüm.


Adem'in hikayesini anlatıyor kitap ama öyle sıradan bir Adem değil tüm Ademoğullarının, hepimizin babası Hz. Adem.

Kendimi gördüğüm hikaye karakteri ise "ben ben ben" diyen, kendisini Adem'den, Yaradan'ın yarattıklarımın en güzeli dediğinden üstün gören Şeytan.

Ben içimdeki Şeytan'ı kovalamak isterken daha çok düşüyorum hataya ya da sadece artık farkediyorum hatamı. O da güzel. Dolu tarafından bakmayı tercih ediyorum.






29 Ocak 2013 Salı

Düz İnsan Benim

Ben dümdüz bir insanımdır.

Bir yere gitmek istediğimde en mantıklı gelen yolu tercih ederim ve "diğer yolda ne vardı acaba? O yol daha mı kısaydı acaba" diye düşünmem. Bir kazak alırken iki renk arasında kalmam. Yapılması elzem olan işlerin, nasıl yapılacağına dair yüzbin tane olasılık çıkarıp, sonra onların arasında kalmam. Doğru ya da yanlış sadece yaparım. Bir testte iki şık arasında kalmam.

Söylediklerimin ve hareketlerimin altına anlamlar saklamam.Göte göt derim lafı çarpıtmam. İnsanlar söylediklerinin altında bir şeyler mi saklıyor diye düşünmem.

Seviyorsam, seviyorumdur. Sevmiyorsam, sevmiyorumdur. İstemiyorum dediysem, gerçekten istemiyorumdur.

Küçücük bir işi, kocaman bir olaya çevirenlere de deli olurum.

Emrivaki yapmam, yapamam. Yapanı da bir kaşık su da boğasım gelir. Hiç kimse kusursuz değildir bilirim ama sorun içinde sorun yaratan insanın kusurdan yaratıldığına inanırım.

Ben düğüm değil, çözüm insanıyımdır. Elbette benim de çözemediklerim vardır ama bilirim her şeyin zamanı da vardır.

Çok sabırlıyımdır.

Ama bazen delireyazdığım da olur işte.

Çok değil azıcık :)










24 Ocak 2013 Perşembe

Perşembe


Fringe dizisinin finalini izleyeli neredeyse bir hafta olmasına olmasına rağmen, üzerimdeki etkileri hala sürmekte. Bugün bir ara paralel evrene geçtim geldim sanki. Çok acayipti lan!

 Üç hafta boyunca moron gibi her akşam gece yarılarına kadar izlersen olacağı budur tabi. Milletin beş senede aldığı sınır bilim olaylarını üç haftada yaladım yuttum. Kafam hala yerinde değil. Bir karış havada bir karış da geride.

Aslında dizinin iyi oluşundan ziyade daha çok Joshua Jackson için izlediğimi de itiraf edeyim.  Çocukluğumda böyle bir durum yaşamadığımdan olsa gerek hep sonradan çıkıyor bunlar, yaş olmuş 30 "ünlü adama aşık olma sendromu" yaşıyorum. Bugün 12-13 yaşlarındaki bir kız çocuğu için Justin Bieber neyse benim için Joshua Jackson o. :)

(Çok güzel gülüyor ama ben ömrümde bu kadar güzel gülümseyen adam görmedim.)

Dawson's Creek dizisinde de pek severdim ama bi büyümüş serpimiş neyin yavrııımm.

Kedi canını senin Joshua. :)

23 Ocak 2013 Çarşamba

Bazı yeniden düzenlemeler, orjinallerini çok pis döver!




Adele dinleyen, Linkin Park'ı çok seven biri olarak parçanın bu halini orjinaline oranla daha çok sevdiğimi söylemeliyim.

Hahh! söyledim bile!


Çarşamba



Yolda izde, gece uykuya dalmadan önce, şu sayfayı açmadan hemen önce hep yazacak bir şeyler var aklımda ama gel gör ki ne vakit bu kalbimden hayli hayli çok temiz olan bu beyaz sayfayı görünce her şey uçup gidiveriyor.

Zaten kafam uçmuş durumda bu uyku problemi işini nasıl çözeceğim bilmiyorum. Haftaiçi sabahları saati 06:30 a kurup saat 08:00 de anca uyanıyorum. İşe geç kalmanın kitabını yazmış durumdayım.

Zaten bir çok şeye geç kalmış durumdayım. Çok da koymuyor yani.

Yuvarlanıp gidiyoruz işte. Baş, diz ve omuz ağrılarıyla uğraşıyoruz. Sanırsın sporcuyum. Oturduğum yerden zarar veriyorum kendime.

7 Ocak 2013 Pazartesi

Geçmem Bir Daha Kadıköy'den...

Her ne kadar çocukluğundan beri İstanbul'dan gitme, başka bir şehre yerleşme hayalleri kuran bir insan olsam da sevmediğim yanları da yok değil.

Mesela Kadıköy'ü severim. Sanırım İstanbul'da en sevdiğim semt. Fakat bütün hafta sonu açıköğretim sınavları yüzünden sürekli Kadıköy'den geçmek zorunda oluşum, gözümde uzayan yollar, bütüüüüünnn hafta sonu yakamı bırakmayan aksilikler sayesinde ondan da baya bir soğudum. Uzunca bir süre uğramam sanırım. Bu arada açıköğretimi yarıda bırakıp bitirmeme sebebimi de tekrar hatırladım.

Arkadaş Dudullu'lu insanım ben ne bok işim var Suadiye'de bir okulda!!!!

Ben üşengeç, tembel bir insanım. Belim ağrımıyor olsa yattığım yerde sağdan sola dönmem, bıraksalar bir milim yerimden kıpırdamam. Benim dedelerim falan hep koalaymış. Sabahın köründe kalkıp -ki ben işe gelirken bile o kadar erken kalkmıyorum- ebesinin nikahındaki okula sınav olmaya gideceğim. Bi de bu soğukta. Peh!!

"Ben bu okuma işini yine bırakırım üç vakte kadar" minvalinde bir his var içimde. :) Neyse bindik bi alamete. Gideceğiz gittiği yere kadar.


Çok yorgunum. Bu akşam eve gidince erkenden yatacağım.
(cümle tekrarı 153215846513, uygulama oranı 0 )

Tabi eve gidebilirsem bu kar yağışında. ühü. :(



4 Ocak 2013 Cuma

Ne oldu bana hiç bilmiyorum ama her daim uykusuzluktan bayılmak üzereymiş gibi hissediyorum.

Nazar mı değdi ki ?

Ay nazar vallahi nazar!

Gece yarılarına kadar dünyanın en rahatasız sandalyesinde oturup dizi izlememle alakası yok.

Bana bir daha dizi öneren olursa yeminle ıslak meşe odunuyla döveceğim.

öööeeeeeeeeeeeef !