30 Ekim 2013 Çarşamba






Bugün blog aleminin hayatıma kattığı güzel insanlardan biri ile konuşurken blog yazma işini ne kadar çok özlediğimi farkettim.

Anlatacak çok şeyim de yok aslında şu sıralar. Hala otobüs yorgunuyum iki aya kadar kurtulmak tek hayalim. Bir aksilik olmazsa 8 Şubat'ta bildiğin düğün yapacağız. Eskiden "düğün yaparsam beni ıslak meşe odunu ile dövün" demişliğim var. Sonra yüzüme vurulmasın diye ben kendim çıkarıp  koyuyorum meydana. :)

Ama hakikaten hiç birşeyin istediğiniz gibi olma şansı yok. Ki annemle geçen gün "onu alıcaz bunu alıcaz" konulu bir sohbette "yaaa arkadaş ne gerek var ona istemiyorum ev benim evim değil mi?" dediğimde "eehh çok konuşma sen sonra kumanda edersin evine şimdi değil" dedi.

Ki Fetiş'in böyle birşey demiş olması, insanların bu dönemde ne kadar ipleri kopardığının bir ispatı. Oturma odasına vitrin, yatak odasına komidin almadım diye de tripli. "Nereye sericem ben o örtüleri? O kadar emek ettim ördüm"  deyip durmakta. :)

Yuvarlanıp gidiyoruz işte. Ed Sheeran dinliyorum şu sıralar. Yukarıdaki Lego House favori parçalarımdan birisi tekrar tekrar çalıp duruyorum. En son Solmaz Kamuran'ın Kiraze isimli kitabını okudum. Şimdi yeni kitap arayışlarındayım.

Spora başlıyorum bu akşam. Diyet ve spor gibi aktivitelere haftanın başında başlanır ben lazlıktan ötürü sanırım böyle işlerde haftanın ortasını tercih ediyorum. Diyetin ilk gününde fasulye turşusu kavurması yedim ama o kadardan birşey olmaz. Cidden olmamalı da dünyada birbirinden güzel onca nimet varken niye mahrum kalmalı. Biraz dikkat et sonrası kolay. (Kilo olarak 90'dan 75'e ordan 80'ne geri dönen biri olarak kendime bu sözler :) )

Şu düğün dernek işleri ve şu lanet iş bi bitsinde daha çok vakit ayıracağım sana sevgili blog. Bir süre evimin kadını olmak gibi planlarım var. Sonrasına bakarız. :)




8 Ekim 2013 Salı

İç Döküş/Yine Çöküş



Bu sabah önümdeki kısa saçları iki taraftan tel tokalarla toplayıp, kalanları da lastikli bir tokayla tutturduktan sonra yüzüme baktım. Sonra bir gün bir gece ağlayıp durmaktan şişmiş gözlerime baktım, dudağımın kenarında belli belirsiz sızlayan yaraya.. En son seferde katledildiği için bir süredir kendi haline bırakılmış, gözlerimin üzerinde birer dağınık çalı yığını gibi duran kaşlarıma.. Saçlarımın ikiye ayrıldığı yerden el sallayan beyaz saçlarıma baktım.

Karşımda duran hayatının en güzel olabilecek sekiz senesi mahvetmiş. Kendisi için hiç bir adım atmamış. Kendisini başkalarının mutluluğu huzuru için hep ikinci plana atmış. Üstüne karşılığında her zaman duyduğu "sen ne yaptın ki?" olmuş birisi vardı. Özgüveni yitmiş. Yanlış oldu aslında yitmiş olsa bir yerlerde bulunurdu özgüveni ölmüş, son derece çirkin bir kadın vardı aynanın karşısında.

O an elimin altında kesici bir alet olsa oksijen israfını önlemek adına boynuma saplardım. Açıkcası bunu yapmayı çok fazla aklımdan geçiriyorum. Fakat onda bile annemin beni öyle bulmasının onun üzerinde yaratacağı etkinin kötü olacağını düşünüp vazgeçiyorum. Cinnet anımda bile kendimi değil başkalarını düşünüyorum.

Şu sıralar canım çok sıkkın. Az önce depresyondan kurtulmaya çalışan bir kadının hikayesini anlatan bir kitabı bitirdim üstüne onda kendimi gördüm. Ağladım falan. Kendime inanamıyorum.

İçimde yaşayan ve her sorundan beni sorumlu tutan manyak yine bana doğru parmağını uzatmış yine suratıma tükürükler saçarak bağırıp duruyor. SEN! SEN! SEN SUÇLUSUN! diye. Bir de bunun üzerine etrafımdaki insanlar da aynı şeyi yapınca bende ipler kopuyor.


Olduğumdan daha iyi bir yerde olabilirdim. Olduğumdan daha güçlü, olduğumdan daha mutlu olabilirdim. Doğru. Ben akıllı bir insanım. Ama son 5 sene boyunca şu ya da bu sebeplerden dolayı bir enkazdım. Hemen nasıl toparlanabilirim. Hemde etrafımda sadece eleştiren hiç destek olmayan bir dünya insan varken.


Düştü diye bir tokat da annesinden yiyen çocuk benim. Dizlerimin acısını umursamadan ağzımın üstüne bir tokat daha vurup duruyorlar. Sonra ben o tokadın etkisiyle tekrar ve daha kötü düşüyorum. Halbuki yalandan da olsa...

Neyse siktir et.