15 Haziran 2011 Çarşamba
Saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı insandır*
Kitaplığımda çok çileli bir kitap var. Alalı iki sene olmasına rağmen ve tüm denemelerime rağmen okuyamadığım.
Her okumaya karar verişimden sonra haftalarca çantamda süründü, sırılsıklam olduğum yağmurlu bir günde çantamın fermuarından süzülen damlalardan nasibini o da aldı, yapraklarında su lekeleri oluştu, cildinin kenarları bozuldu ve ona huzur yoktu iki sene boyunca bir kaç ay arayla bu işkenceyi çekti.Eminim alındığı güne lanet ediyordu
Artık ona eziyet etmekten vazgeçip kitaplığa geri koymadan önce bile evin odalarında oradan oraya savruldu, yastığımın altında konakladı, tam huzura erip yerine ulaşmıştı ki bir sabah tam da evden çıkmış kapıyı kapatacakken birden bire aklıma düşüverdi ismini sayıklamaya başladım. Yaptıklarım az gelmişti sanırım. Üşenmeden çözdüm bağcıklarımı, içeri girip çantama attım ve kararlıydım bu kez okuyacaktım, bitecekti.
Otobüse biner binmez okumaya başladım.Okudukça sevmeye.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nden bahsediyorum. İlk kez bir Ahmet Hamdi Tanpınar kitabı okudum. Klasik edebiyata karşı bir gıcığım var sanırım. Kolay kolay okuyamıyorum. Ama o gün abuk sabuk bir sürü kitabın arasında en normal o gözükmüştü gözüme ama sonrasında niyeyse yukarıda bahsettiğim gibi kitabı iki sene süründürdüm.
Ama adını sayıklayarak tekrar çantama attığım günden sonra Hayriciğim anlatsın da ben okuyayım diye koşa koşa otobüse atıyordum kendimi. Yolculuk bitmesin istiyordum ki İstanbul trafiğini bile sever oldum. Bu güzel kitap elimin altında olmasına rağmen bu kadar geç okuduğum için kendime kızdım. Bolca gülümsedim okurken, her karakteri ayrı ayrı çok sevdim.
Fazla karakterin olduğu kitaplarda yazarlar bazen, bir karakterden bahsettikten bir kaç sayfa sonra onu unutuyor. Konuyu kapattığını zannediyor ama kitabı okurken benim aklım hep o yarım kalmış hikayede oluyor. İlk defe böyle bir kitap okurken bir karakterin hikayesinin sonuna takılmadan devam edebildim. Bu biraz örgüde ilmek atlamak gibi bir şey. Bozuyor işi.Uzun zamandır böylesine güzel bir roman okumamıştım. Yok yok ben belki de hiç böylesine güzel bir roman okumamıştım.
Tekrar tekrar farkına vardığım bir gerçek; her şeyin bir zamanı var. Zamanı gelmediği sürece ne kadar zorlarsan zorla, olmayınca olmuyor.
Sonra ne oldu biliyor musun? Seyit Lütfullah'ın gaip alemden sevgilisi Aselban'ın O'na hediyesi bir kaplumbağa vardı kitapta ve ben tam da kitabın bittiği bir akşam üzeri bizim bahçede bir kaplumbağa gördüm. Meğer uzun süredir bizim oralarda takılıyormuş. Çeşminigar dedik adına tabi adını bende herkese anlattım hikayesini. Bir hafta sonu bahçe insan doluyken, ayaklarımızın arasında dolaştı aynı kitaptaki Çeşminigar gibi.
Hayat çok garip lan, kaplumbağalar falan..
Keşke bendeki kitabın kapağı böyle olaymış fakat farklı bir yayın evinden çıkan kitap bendeki.
*Başlık, Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nden
* Tablo, İbrahim Çallı'dan
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
8 yorum:
Şu aralar klasiklere sarmış biri olarak önerini okuyacağım:)
Her ne kadar kitap tavsiyesini sevmesem de bunu tavsiye ederim. Gerçekten güzel bir kitap.
her seyin bir zamani var, bizim de zamanimiz gelicek di mi kizlar? bizim de hep bile eglenmek, tembellik etmek, hoplayip ziplamak icin zamanimiz gelicek de mi:D sevdigimin kizlari, öperim al yanaktan usulca ;)
var var... ben de kendi kitap kolilerim arasından çıkan bir raf dolusu didiklenip atılmış kitabın zmanı gelsin diye beklemekteyim, darısı başıma.
Ameeenn Baykuş'um :)
Aynı sebepten okuyamadığım bir kitaptır "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" ve ben de her kitabın bir zamanı olduğuna inananlardanım:)
Sevgiyle kalın ...
Aynı sebepten okuyamadığım bir kitaptır "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" ve ben de her kitabın bir zamanı olduğuna inananlardanım:)
Sevgiyle kalın ...
Değil mi yahu, her kitabın bir zamanı var. Ben eskiden bir kitap alır da okuyamazsam çok sıkılırdım kendimi aptal gibi hissederdim. Sorun kitapta değil bende derdim. :)
Şimdi demiyorum. Zamanı gelince okunuyor nasılsa :)
sevgiler :)
Yorum Gönder