27 Haziran 2012 Çarşamba

Korkaksal



Şarkıya ait video klibin çok şahane olmasından mı ? O uğraşır didinir kimse bilmez kimse bilmez derken garip bir hissin yüreğime oturuvermesinden mi ?  Belki de bir güvercinin, sevebileceğim birinden bir mektup getirmesini umut edip durduğumdan mı?

Sadece şarkıda iki kere çok kısa duyduğumuz çello sesi de olabilir. Çok fazla anlam yüklemeyelim. Ama çok seviyorum bu şarkıyı ve ağrı kesici niyetine dinliyorum bugün. Aslına bakarsan işe yarıyor da...


Fiziksel, ruhsal, akılsal, mantıksal, parasal her yönden tükenmiş durumdayım. Ne, ne yapacağım hakkında bir fikrim var ne de yapabilirsin diyenlere, 'evet yapabilirim' diyebilecek kadar kendime inancım. Korkaksallık sarmış dört yanımı.

Hali hazırda uygulanacak bir kararım var ama sonrasının bundan daha iyi olacağına, her şeye rağmen inanamıyorum.  Belki de inanıp her zaman olduğu gibi hayal kırıklığına uğramak istemiyorum.  Yakın geleceğin yani önümüzdeki iki ayın aslında zor günler olduğunu bildiğimden de böyle hissediyor olabilirim. Korku mu bıkkınlık mı bilmiyorum. Saçma sapanlıklarla uğraşasım yok. 


Öyle ya da böyle geçip gidiyor işte günler. 

Ne yapalım hiç bir şey iyi gitmese de çok güzel dostlar var, kediler, sokak köpekleri, denize bakmak var, rüzgarın tenine değip geçmesi var, e şarkılar var...



26 Haziran 2012 Salı

Şizofren Pilota Bağladık


İşle ilgili yapılacaklar edilecekler listesi yapmış, bu listede de "şu yapılacak, şu edilecek" diye kendi kendime emir verir gibi yazmışım.

Şimdi sanki onları başkası yazmışcasına sinir oluyorum okurken.  İçimden yapmak gelmiyor.

Hatta kendimin ağzını burnunu dağıtasım var vallaha o derece.


Sabah 07:00'de tüm gürültüsüyle çöp toplayan Fatih Belediyesi'ne sevgiler..

Telefon alarmından ya da annenin gelip seri halde ismini söylemesinden daha sinir bozucu şeyler de varmış. Çöp kamyonu, bağıra çağıra konuşan adam sesi, tangırtı, tungurtu..

18 Haziran 2012 Pazartesi

Bir Şovalye Var İçimde

Beni koruyan...


Bu sabah ilk defa kendimi bu kadar kararlı hissediyorum. Artık ne olursa olsun diyorum. Olacaklar diye endişelendiklerim, hali hazırda var olanlardan daha da kötü değil. 

Cesur olmanın zamanı Seval!

Yeni bir dünya keşfet kendine bu kez hiç durmayan.


13 Haziran 2012 Çarşamba

Kayıtsız Başlık


* Daralıyom!

* Ben bu pembe metrobüs mevzusunu bir anlık bir heves sanmıştım. 80.000 imza toplanmış da Kadir Topbaş'a yollanmış bile.

* Bahçede oturma ve semaverde çay sezonu açılmıştır. Keşke bir de daha az çocuk olsaydı etrafta. Elini sallasan çocuğa çarpıyor arkadaş! Sonra anneleriyle uğraşıyorsun. Vay efendim niye dövmüşüz çocuğunu.   

* Dünyanın en tatlı, en hoş, en çekici kırtasiyecisi bizim kırtasiyecimiz olsa gerek.  Arayıp durmadan sipariş veresim, ofisi kırtasiye malzemesi doldurasım var. Olmadı işi kendisini ofise kapatmaya kadar da götürebilirim.

* Posta gazetesinin ilk sayfasında iki gündür Gülben Ergen'in poposu var. Bugünkü gazeteyi dünün gazetesi zannettim. Büyüklerimizin günler geçiyor yıllar geçiyor hiç bir şey değişmiyor bu ülkede diye şikayetlerini şimdi anladım. .

* Kafam kazan gibi.

* Yaz gelip de dizileri bitirince bir boşluğa düştüm. Bu gavurların dizisi bi de bizimkiler gibi de değil. Zaten 40 bilemedin 50 dakika, sezonun ortasında ara sonra bekle bir sene ki tekrar yayınlansın. Hele Game Of Thrones Nisan 2013'te başlayacakmış tekrar. Yuh be kardeşim! Yeni sezon başlayana kadar eskisinde ne olduğunu unutuyorum.

* Dövmüyorum canım kimsenin çocuğunu.

* Daralıyom!!



8 Haziran 2012 Cuma

İstanbul'da okul servislerinin trafikten çekilip, yerlerini şehirler arası otobüslere bıraktığı günler.

Benimse gitmelere özendiğim, ama hep kaldığım, canımın sallama çay ile topkek çektiği günler. Ben ki yolculuklardan, yeni yerlerden pek hoşlanmam. Hep bir şey eksik gibidir. Çünkü hep en ihtiyacım olan şeyleri evde unutmuşumdur. Romantik bir yanı yok yani sadece savruk ve unutkanım.

İşte her ne olursa olsun arada sırada gidesi geliyor insanın. Bir yandan da gidemeyeceğini biliyor ya o insan işte o zaman çok acıtıyor.

Saçma sapan geçiyor günler. Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi. Bir yandan da hiç bitmeyeceğini biliyor ya o insan...

Bu sene doğum günümde gerçekleştirmek için çok radikal bir karar almıştım, sonra da cesaret edemeyip vazgeçmiştim. Şimdi düşünüyorum da o kararı gerçekleştirmek aslında bugün burada olmaktan daha zor değildi.

Olanlara ve olacaklara katlanmak. Şimdi düşünüyorum da hayatı keşkelerden ibaret olan bir aptalım ben.

Hayat çok garip inanın, hani vapurlar falan...
***
Cumartesi akşamından beri midem ağrıyor ve midem ağrıdıkça dedemi anımsıyorum. Ağrısı azdıkça mevsimlerden kış ise sobanın ya da yaz ise ocağın üzerinde ısıtıp midesine koyduğu taş nerededir şimdi diye düşünüyorum. Keşke ben o taş olabilseydim diyorum. Son zamanlarında O'na daha yakın... Artık gittiğine üzülmüyorum. Kalsaydı eğer burada çok kavga ederdik eminim. Bu kadar çok sevmezdim O'nu. Giydiklerime, ojelerime karışır dururdu eminim.

Ojeler dedim de bugünküleri Baykuş kesin çok sever. Parlak parlak çok şahane.

***
Bugün Beirut dinleyelim. Paa rap pap pam paa rap pap paammm


Bu arada Beirut canlı canlı dinlemeden ölmesem dediğim gruplardan birisidir. Şahanedir. Ve 21 Eylül'de İstanbul'dadır. Ben kesin gidemem orası ayrı mesele.


1 Haziran 2012 Cuma

Dobiç !


* * * 
Korku filmlerinde ilk ölen adam benim! Hem şişmanım hem gözlüklüyüm.

"yi beni fredy!"

* * *

İş merkezinin telefon santralinde yangın çıktığından habersiz olan Dobiç, her gün uğradığı pastaneye uğramış devasa sandviçini çantasına atmış ve mutlu mesut iş yerine doğru gitmektedir. Ofise varıp bir de ne görsün? Elektrikler yok.

Bir neşe içinde sandviçini yer. Meyve suyunu içer ve eve, yan gelip yatmaya doğru mutlu mutlu sekerek gider.

Eve gittiğinde o dönem işsiz olan ağabeyinin üşengeçlikten henüz kahvaltı yapmadığını öğrenen Dobiç ağabeyine kahvaltı hazırlar ve oturup onunla da yemek yer. (Ben diyeyim çeyrek sen de yarım ekmek. )

Kahvaltının üzerine sigarasını içip televizyon programlarının gündüz kuşağında kendini kaybeden Dobiç'in telefonu çalar. Arayan kuzenidir. Kuzeni "madem evdesin iki büyük simit bi ekmek al bize gel çay içiyoruz" der. Telefonu kapatan Dobiç gündüz kuşağından kendisini zorla ayırıp kendini dışarı atar. Simidini alır, dayısının evinin kapısını çalar.

Evde ne varsa ile hazırlanmış, akşam kahvaltısı kıvamında çay sofrası en sevdiği sofra olan Dobiç kahvaltılıklar ile patates ve biber kızartmasına da çöreklenir.

Sonra o dayı evinden çıkıp, iki apartman yukarıdaki diğer dayının evine geçer. Bilgisayar ve yazıcı ile olan işlerini halleder, muhabbet sohbet derken, konu kiloya gelir. Başına geleceklerden habersiz olan Dobiç "tartı nerde?" der ve yakınına bırakılan cep telefonundan aldığı radyasyonla canavara dönüşen tartı 90'ı göstererek Dobiç'i acımasızca öldürür.

THE END

* * * 

Öldüm öldüm yeminle ben o an öldüm. 90 kilo! Dokuzla sıfır yanyana ne iğrenç oluyormuş efendim. Sonrası kabus oldu tabi onları yanyana görünce. Bir sevdiğim adamı başka kadınla görünce böyle kötü olmuştum ama düşün onda bile sıkıntı yaram çıkmamıştı. Uçuğu bırak kabusum oldu. Bir hafta boyunca kilo ile alakalı kabuslar gördüm.

Sonra "Bi dur" dedim kendime. "Ne oluyoruz olm" dedim.  Uzun bir süredir kilolu olan, bunu hep dert eden ama bunun dışında hiç bir b*k yapmayan biri olarak zayıflamaya karar verdim.

Dukan diyeti diye başladım Seval diyetine çevirdim. :) Çünkü dişlerimi fırçalamak dışında hiç bir şeyi düzenli, kurallı yapamam. O nedenle işimden nefret ediyorum. Muhasebe dediğin kurallar cenneti.

Az önce gün içinde yediklerimle ilgili tuttuğum notlara baktım. Diyete başladığımda kemikli 87,5 kiloymuşum (o iki buçuk kilo gün içinde yediklerimdi galiba.)  :)

Dün akşam tartıldım 81,5 kiloyum. Bugün 26. gün ve hala dana gibiyim evet. 20 kilo fazlam var. Yuh arkadaş ne yapmışım ben kendime. Şimdilerde yaptığım da yağsız yemekler yemek, bir saate yakın yürüyüş ve no ekmek. Sırf ekmek yiyorduysam demek daha önce... Hiç zorlanmadan gitti 6 kilo.

Daha çok çalışmam lazım kilo vermenin yanı sıra yeme alışkanlıklarımı değiştirmeye çalışıyorum. Çünkü daha önce de çok kilolar verip aynen geri aldım. En zoru da domates soslu acı biber kızartmasından uzak durmak. Tabaklar dolusu börek. çöreğe bakmadım, makarnaya bacımsın dedim el sürmedim de biber kızartması aşil topuğummuş. :)

Böyle işte şimdi en mutsuz olduğum yanımı bedenimi değiştirmeye çabalıyorum umarım işimi de değiştirebilirim üç vakte kadar.  Bi dünya borcum var onları da ödersem benden alası yok ha :)

Amma uzun oldu hea buraya kadar okuyana benden form çayı ehii :)Onu da bi günde üç tane içmeyecekmişsin söyleyeyim çok feci oluyor insan :)