31 Mart 2012 Cumartesi

Evlatlıktan Reddedilmeyeceğimi Bilsem


Kredi kartına 12 taksit yapan bir dövmeci bulur, şu fotoğrafa benzer bir dövme yaptırırım. Ama kulağımdaki delik sayısını üçe çıkardım diye laf sokmaları yıllardır dinmeyen annem büyük ihtimalle beni evlatlıktan reddeder.

Cenabet ve gavur olarak ilan eder. Gece uyurken dövmenin üzerine tuz ruhu döker falan.

Sevimli psikopat. The Penguins of Madagaskar'daki Mort gibi

30 Mart 2012 Cuma

Kelime Doğrulama

Hep merak etmiştim acaba bu kelime doğrulama bizim zekamızı, okur yazarlığımızı mı neyimizi sınıyor,  ne b*oka yarıyor diye.

Blogspot sayesinde onu da öğrendim.


'Saksı değilim ben' geyiği gelmedi mi aklınıza ? Erol Büyükburçvari bir şekilde blogspota bağırmak istiyorum; ROBOT DEĞİLİM BEN! 




Lan yoksa?!

Bu sabah

Ne istedim biliyor musun? Hayli geç kalmışken, otobüste ayakta kalmışken, kulağımda kulaklıklar, radyoda Look Around çalmaya başladığında dans etmek istedim. 

... 

29 Mart 2012 Perşembe

2 - 3 Şey

1 ) Şu sıralar hemen her yerde, herkes bir Suskunlar bir de Yalan Dünya dizisinden bahsediyor ki ben ikisini de parça parça izlemek dışında pek hasbihal etmemiştim kendileriyle.

Dün gece baktım ağabeyim pür dikkat Suskunlar izliyor-ki oturup dizi izlemek pek yapmadığı şeydir- neyse ben de her zamanki gibi sabah yataktan kalkamadığı için erken yatmaya karar veren ama kendisini oyalayıp yine gece ikiden önce yatmayan insan olarak tabi oturdum bir köşeye, aldım elime tırnak törpümü, ojemi izlemeye koyuldum. Maksat zaman öldürmek.

Hikaye güzel, etkileyici, görüntüler güzel, renk o soğuk renk çok güzel.  Ama bölüm boyunca beni en çok etkileyen Sarp Akkaya'nın oyunculuğu oldu. Kötü sürülmüş ojelerimin sebebi de kendisidir. Ezel dizisinde de çok iyiydi ama burada almış başını gidiyor bu arkadaş. Hayran oldum.


2) Mustafa Sandal'ın İsyankar şarkısının nakaratından sonra hayatım boyunca dilime en uzun süre dolanan şarkı, sözü müziği Zümra'ya (yaş 2) ait olan "KaaaaRRRRRga, buuuuRRRRRda, şuuuuRRRRda" şarkısı oldu.

Şimdi iki yaşındaki çocukla Mustafa Sandal'ı bir tutuyorum sanılmasın severim ben Musti'yi. İsyankar da güzel şarkıydı. 

3) Hepsinden alakasız olarak; Yasemin Mori- N'olur, N'olur, N'olur.




/ya benimsin ya da ölüsün budur tek söylediğim/ 

27 Mart 2012 Salı

Pembiş Metrobüs



Dün akşam ağabeyim ve sözlüsü ile buluşacaktım, baktım ki hava buz gibi olmuş, buluşma vaktine de çok var, aylak aylak sokaklarda dolaşmayayım da otobüse bineyim, uyuyayım dedim. (I Love Mecidiyeköy trafiği bir saatten önce geçilmez)

Neyse zaten haftalardır yorgunluktan ölmek üzere olduğumdan ötürü oturur oturmaz uyumuşum. Bir ara gözümü açtım Mecidiyeköy metrobüs durağının önündeyiz.  Uykuyla uyanıklık arası biraz ayılmak için gözlerimi kapatıp açıyorum. Kapattım tekrar gözlerimi, tekrar açtım, 'pembe metrobüs' yazan bir afiş gördüm. Gözlerimi kapatıp acaba erguvan rengi otobüsleri mi kıskandılar diye düşündüm tabi sonra bu düşüncenin saçma olduğuna karar verip tam olarak ne olduğunu anlamak için tekrar gözlerimi açtım. Afişi okuyup içimden 'haaaaaa' dedim. Sonra da  "Nasıl yani!" dedim. Ki bunu dışımdan dedim. (Sonra kulaklığın mikrofonunu ağzıma yanaştırıp 'tamam arıycam ben seni hadi öptüm bye' dedim.) Bu arada evet otobüs hala aynı yerde duruyor .

Nasıl yani! tepkisi vermeme sebep olan pembe metrobüs mevzusu Saadet Partililerin başlattığı, metrobüs hattı üzerinde taciz olaylarının önüne geçmek için sadece kadınların kullanacağı pembiş pembiş ayrı bir metrobüs konulması isteğiymiş.

İlk aklıma gelen pembeden ne kadar nefret ettiğimdi.

Gerçekten çocukken de hiç sevmedim pembeyi. Kız çocuğum olsa pembe giydirmezdim, arkadaşlarımın kız çocuklarına hediye alırken onlar sevseler bile pembeden kaçınırım. O kadar kötü aramız yani. Kadın demenin illa pembe ile ilişkilendirilmek olmasından ayrıca hazzetmiyorum zaten. Her kadının pembe sevdiğinin düşünülmesinden de bir o kadar.

Ayrıca tacizci erkekleri, yaşlılara yer vermeyen gençleri, sadece cinsel amaçla değil otobüslerde, yollarda, hayatın her alanında kadınlara her türlü tacizi yapan erkekleri, karısını döven kocaları da o pembe metrobüse binecek olan sizler, bizler yetiştirmiyor muyuz? En mahrem yerimizden çıkıp dünyaya gözlerini açan, en mahrem yerimize girip yeniden gözleri açılan o beyefendiler sizin, bizim eserimiz değil mi?

Kimi kimden ayırıyoruz?

Taciz konusunu sadece pembe metrobüsle çözemeyiz zaten. Hali hazırda bu zamana kadar yetişmiş olan tacizciler metrobüste yakalamazsa durakta yapar. Akşam saati ve sabah erken saatlerde Şehitlik, Altunizade, Mecidiyeköy, Uzunçayır  gibi metrobüs duraklarını ziyaret etmenizi otobüse gitmeye gerek kalmadan her türlü tacizin durakta da yapılabileceğini görmüş olursunuz. Misal bir iki sabah Altunizade durağından metrobüse binmek istedim hiç bir şey yapmama gerek kalmadan kalabalığın etkisi ile kendimi Zincirlikuyu'da buldum. Dalga gibi insanlar, sen duruyorsun onlar sürüklüyor seni. :)

Böyle olunca pembe durak da gerekecek ki metrobüs dediğin tek dişi kalmış canavar. Hali hazırda var olan duraklarına ulaşmak, Süper Mario'nun Prenses'e ulaşması kadar zor.

Tabi bu arada İstanbul'da kadınlar sadece metrobüs hattı güzergahını kullanıyor. Sizi akşam saati 14B hattında da görmek isteriz pembişler asıl tehlike orada bak inan bana. 

Tacizcilerle başa çıkmayı bilmeliyiz, onlardan korkmamalıyız. Sonra gelecek nesilleri ve kendimizi korumak için, kadını erkekten kaçırmak yerine ikisine de bir arada yaşamayı öğretmek için harcasak enerjimizi.

Hem sonuçta muhtacız da birbirimize anlarsın ya. Şimdi bu otobüs ayırmayla başlar.. Sonra napcukk! Birbirimize mi halleneceğiz. Lezbiyenlik, homoseksüellik alır başını gider vallahii..

Hem bir düşünsene Allah aşkın bir otobüs dolusu kadın nasıl bir şeydir. Korkunç! İki kadın kafa kafaya verince bir otobüsü dolusu insana kafa yedirtebilme gücüne ulaşıyor. (genelde o iki kadından biri ben olduğum için oradan biliyorum.)

Ben bunları 6 senedir her gününü İstanbul'un bir yakasından diğer yakasına otobüsle geçen, İstanbul'un hemen her yerine otobüslerle gitmiş, gecenin yarısından, sabahın körüne kadar günün her saatinde otobüslerde tek başına bulunmuş, yazının başında belirttiğim gibi otobüste uyuyabilecek kadar evi bellemiş biri olarak söylüyorum.

Taciz edilmedim mi, evet taciz edildim. Taciz edilmek istemiyorsan evinde otur diyenleri de gördük biliyoruz, anlatsam roman olur tadında şeyler yaşadım otobüslerde ve öğrendiğim bir şey var sa o da onlardan kaçmak yerine 'inadına ben buradayım' demek gerektiğidir.

Hem her şeyi boşverelim hadi diyelim sen erkeklerden ayrı araçla gittin, ben ise böyle bir ayrımı yapmadığım için tacizi isteyen, gel beni taciz et diyen kadın mı olacağım?

Allah aşkına!! Hiç bir şey yapamıyorsanız, sesinizi çıkartamıyorsanız bir iğne iliştirin çantanızın kenarına çaktırmadan yaklaşana saplayın, ben öyle başladım, sonra kafa göz ağız burun dağıtmaya kadar gidilir. Çok şükür ona da gerek olmadı hiç. :)

Kedi, köpek, çocuk da böyle eğitilmez mi hem? Misal koltuğun arkasına çiş yapan yavru kediye çişi gösterir poposuna ufak bir şaplak atarsınız. Fiziksel acının böyle eğitimlerde faydası büyüktür. Sirklerde devasa fillere, koca aslanlara o kadar şebekliği sevgi sözleriyle yaptırmıyorlar sanırım.

Tacizci erkeği de eğitilecek bir hayvan olarak kabul edin diyeceğim ama bir hayvansever olarak hayvanlara hakaret etmiş oluyorum. Yaratık diyelim biz onlara, yaratık olarak kabul edin onları efenim. Batırın çuvaldızı kendisine.

Korkmayın. Utanmayın. Tacizciye çıkıştığınız anda arkanızda bir otobüs dolusu insan bulma olasılığınız çok fazla. Ayrıca bir çok insan sizin uğradığınız tacizin farkına varıyor ama siz sesinizi çıkartmadığınız için eli kolu bağlı kalıyor. (dedim ya 6 sene çok şey gördüm) 

Ayrıca pembe nedir arkadaş! Öff çok çirkin. Hello Kity çıkartması da yapıştırın da tam olsun.

23 Mart 2012 Cuma

What the F*ck!


İnanılır gibi değil ama bu sabah bizim mahallenin otobüsünden 'son of a b**ch'ler, 'f*ck you'lar falan havada uçuştu.

Bir ara demiştim ya çok fazla İngilizce dizi, film izlediğimden İngilizce düşünmeye çalışıyordum. Şimdi de İngilizce mi duymaya başladım acaba diye bir an korktum. Durakta aynı otobüsten inen arkadaşım olayı doğrulayınca gerçekliğine inanabildim.

Son of a biscuits... Kulakların çınlasın Butters :)

Sabah sabah çok güldük. Tabi kahkahalarla enerji yüklenince bir sonraki otobüste enerji patlaması yaşadık. Vir vir vir .. Vir vir vir.... Yanımızda oturan adamı çıldırttık resmen.

Sanırım hayatımda en başarılı olduğum işlerden birisi otobüste çok konuşup insanları deli etmek.

Öf bir de bugün çok şıkım.

22 Mart 2012 Perşembe

Çok Geç

'Hiç bir şey için geç değildir!' sözünün doğruluğuna hep koşulsuz şartsız inanmak istiyoruz. İşin kötüsü inanıyoruz da.

Ama gel gör ki çok geç.




Bu arada ilk kez bir F.D. şarkısının yeniden düzenlemesini aslından daha çok sevdim.

21 Mart 2012 Çarşamba


* Son yılların en kötü makyaj yapanı olarak emlakçımız hanımefendiyi seçiyorum. Makyajındaki hatalara bakmaktan söylediklerinin çoğunu anlamıyorum. Bir de eskiden kuaförmüş. Şimdi kuaför deyince "makyajla ne alakası var o saçla alakalı bir iş" denilebilir ama bu memlekette öyle değil arkadaş.

* Bir çay ya da kahve içerken onu ne kadar hüpürdetebilirsiniz? Yok yok Mustafa abi kadar yapamazsınız. O çay içtikçe benim onu öldüresim geliyor. Şu an mesela katil olmaya çok yakınım. Çay sağlığa zararlıdır.

* Sağ kulağım çınlıyor.

* Her sene mutlaka yaparım, siz de yapın güzel oluyor. Ne mi? Tabi ki avucunun içi gibi bildiğin yolda yanlış otobüse binmek. Misal bu sabah Zincirlikuyu'da bir durak arası mesafe yürümemek için Metrobüs yazıyor zannedip Mecidiyeköy otobüsüne bindim -işin enteresan kısmı ise zaten Mecidiyeköy otobüsünden inmiştim- yolu uzattım, trafiğe falan girdim ohh mis yeminle.

* Sanırım gözlükleri değiştirmenin vakti geldi de geçiyor.

* İki hafta sonra sevgili ağabeyim resmen ve fiilen nişanlanıyor. Ne acayip lan! Bir de böyle çok hızlı olunca resmen apışıp kaldık.

* Ayyy giycek hiç bir şeyim yoğğğkk!! Bunu diyen kadının ağzına tuvalet terliğiyle vuracaksın. Sarı olan! plastik!

* Üç haftadır Leyla ile Mecnun izlemiyordum ki İsmail Abi rüyama girdi o hüzünlü suratıyla yüzüme baktı. Sonra arkasını dönüp gitti "İsmail Abiii!" diye bağırdım bir "hooop!" bile demedi.

* Geçende bir arkadaşımla buluştum ki görüşmeyeli neredeyse bir sene olmuştu. Bir baktık ikimizde de hiç bir şey değişmemiş. İnsanlar hep değişmekten korkar asıl korkulması gereken hiç değişmemek. Ben test ettim onaylıyorum. Daha sonra İsveçli bilim adamları araştıracak bu konuyu.

* Gece uyuyamama, sabah kalkamama problemine bir çözüm var mıdır acaba ?

* Ben kışı çok seviyorum. Ama öyle böyle değil. Misal bu sene İstanbul'da hayatımın en şahane kışını geçirdim. Kar yağdıkça kahkaha atasım geldi. Ama bir yandan da dilek tutup karahindiba tohumlarını üflemeyi, akasyaların çiçek açtığını görmeyi, bahçede ağaçaların altında oturmayı, iş dönüşü kızçelerle sokakta koşturmayı ve Gülibrişim ağaçlarını da çok özledim.

* Çok uykum var yahu!

* İki hafta önce neredeyse üç senedir enteresan meyvelerine bakmaktan kendimi alamadığım, her sabah yanından geçerken "ulen bir gün öğreneceğim senin adını!" dediğim ağacın adını en sonunda öğrendim. Çocukluğumdan beri ağaç isimlerini öğrenmek, yapraklarından tanımak bir ağacı en büyük zevklerimden birisidir .

Misal Gülibrişim ağacının adını öğrenmek için haftalarca İstanbul'da yetişen tüm ağaç türlerini incelemiştim.  Ama bu ağacı aradım taradım sonra tesadüfen çok alakasız bir internet sitesinde öğrendim adını.

Bahsettiğim ağaç, yeşil beyine benzeyen meyveleri ile Yalancı Portakal.

Seviyorum seni yalancı portakal.

15 Mart 2012 Perşembe

Yazıcam bunların hepsini gasteye!!*

Of nasıl yorgunum! Nasıl yorgunum anlatamam.

Aslında ortama direkt şikayetle giren insan, en sevmediğim insan. Ama ne yapayım bak nasıl buralarım, buralarım böyle buralarım hep ağrıyor. Bir de tutulan boynum stresle hiç açılmaz hale geldi mi sana! Stresten olduğunu nasıl mı anlıyorum? Misal sabah annem 'Sevaağğğğğlll saat sekiz oldu!!! Kalk artık! Kalk ! gak gak gak gak!' dedikçe boynumda bir acı hissediyorum. Patronumdan gelen her e-postayı okumayı bitirdiğimde tutulmuş oluyorum. Bir de telefon konuşmaların sonucunu görseniz. Tabi iki haftadır toparlanamayan yerleşilemeyen ev problemi de var.

Böyle ortama şikayetle girip bir de üzerine hiç susmayanlardan hazzetmediğimden bahsetmiş miydim?

O değil de dün akşam 5 saatte kitaplığı düzene sokamadım. Yine de en düzeltilmiş hali sürreal tablolar gibiydi. En sonunda ona da bir gerildim. Gece yatarken zonkluyordu boynum resmen. Sol kolum ağrıyor şimdide. Acaba başka bir problem mi var? Çünkü eğildiğim sırada ufak bir "kırt" sesi duyduğum andan beri ağrıyor boynum? Sürekli değil ama stresle artıyor. Allaaaah'ımmm! Google amcama sorarım şimdi. Doktor mu aaa o da nesi?

Kıçım düzelse, başım zıvanadan çıkıyor arkadaş!

Neyse efenim ben akşamları genelde Radyo Fenomen dinliyorum, hit müzik, popüler müzik böyle dıp tıs dıp tıs, eller havaya tarzında müzikler çalıyorlar. Amacım canlanmak, otobüste uyumamak ama tabi ki uyku her zaman baskın çıkıyor. Bu radyo sayesinde Jessie J. diye bir hatun keşfedip kendisini pek sevdim. Biraz (biraz?) ergenliğe hitap eder hali var ama bizim ergenliğimizde Jessie J. mi vardı Doğuş vardı, Küçük İbo vardı.

Bir de sevimli kerata.



Seksi ve özgür hissediyorum. Hem de bıyıklarıma rağmen.

uuu beybi !!


xoxo



*Hep şikayet hep şikayet olunca aklıma Çöpçüler Kralı'nda durmadan penceren çıkıp "yazıcam bunları gasteye" amca geldi. "Pencereden çıkıp" deyince de aklıma Bizimkiler dizisinin Sarhoş Cemil'i geldi. "Bizimkiler" deyince "Kırarım boynuzunu iblis" repliği geldi. "Kırarım boynuzunu iblis" deyince de "Halil Pazarlama! Halil Pazarlama! Halil Pazarlama kapınızda" şarkısı geldi. Bir de Kaygısızlar vardı güzel diziydi.

8 Mart 2012 Perşembe

Ben Şu Sıralar;

Sabahları yataktan çıkmak istemeyen, işinden her zamankinden fazla nefret eden, huysuz, aksi,

Gündüzleri muhasebeci,

Akşamları amele,

Bir haftadır boynu tutuk,

Ayağındaki yara hala iyileşmemiş,

Biraz mutsuz, biraz mutlu, gelecekle ilgili kafası çokça karışık,

Aslında çokça her şeye boşvermiş,

Göksel'in yeni albümünü çok beğenmiş,

Bir kadınım.